1 Şubat 2013 Cuma

İstanbul'da Yarım Ada olmak...

Göç alan şehirler ekseriyetle kendisine benzetir. Ancak, İzmire giden, İzmirli olurken İstanbula gelen hiç birzaman istanbullu olmamıştır. İstanbullu olamadığı gibi de bu medeniyetten çalmış eksiltmiştir.
Tarihi yarım adayı gezdikçe içim acıyor. Özellikle de UNESCO tarafından kültür mirası listesine giren Zeyrek semtinde etrafı demir korunakla çevrilmiş ya yıkılmasını ya  da yanmasını beklediğimiz o binalar. Hepsi binlerce yıllık tarihe şahitler ancak ne yazak ki hak ettikleri itibarı görememekteler.  Çoğu bina bina kimsesizliğe mahkum edilmiş ya da İstanbul dışından gelen alt gelir düzeyindeki insanlara kiraya verilip bakımsızlıktan acı sonları hızlanmış. Ne zaman bunlar için birşey yapmaya başlayacağız bilmiyorum. Fakat her geçtiğimde içim burkuluyor.
Cumbalı ev görmek mucize gibi birşey oldu. Balat zeyrek gibi bin yıllık tarihe ev sahipliği yapmış yarım arada, aldığı göçle tahribatı hızlanırken bu semtlerin eski yerlileri her gün içi acıyarak yaşanmaz hale gelen bu semtleri terk etmek zorunda kalıyorlar. Oysa ki nice yarım ada yerlisi İstanbullu olmanın gerçek ruhunu taşıyan İstanbullu.... Fotograf severler orjinal kareleri yakalamak için çıktığı istanbulda tarihi yarım ada gezilerin ellerinde kalan fotograflara bakarak,  İstanbulun tarihi geçmisine tanık olmaz umarım çocuklarımız.
Eski istanbul ailesine mensup biri olarak bu yarım ada da aile büyüklerim burada yaşıyor ve her  itfayenin acı sesiyle yüreğimiz hop oturup hop kalkıyor.Tarihi yarım adada yaşayan kişilerin çoğunluğu göçle yerleşmiş ve yitip giden tarihe tanık değiller. Acımasızca kel ve solgun bakımsız kalıyor bu binalar... İstanbulun en eski yerleşim birimi olan Vefadan toprağıyla toplanmaya başladı nice cumbalı ev...
Akibetleri ne oldu bilmiyorum bildiğim şu ki Taşradan gelen çoğu bekarın pansiyon gibi bu semtte ikamet ettiği ve yaşan tarihi hissedemediğidir.
İstanbulun ruhunu yaşamak istiyorsanız, Fatihin arka sokaklarını mutlaka gezin....