31 Ocak 2014 Cuma

Kaplumbağa/Tiyatro

30 Ocak Perşembe akşamı ,  Ali Poyrazoğlunun sergilediği  "Kaplumbağa" isimli oyununu Kadıköy Halk eğitim sahnesinde izledik.
Ali Poyrazoğlu oyunun metini,  İspanyol yazar Juan Mayorga yazdığı "La Tortuga de Darwin
"Kaplumbağa" başlığıyla dilimize çevirmiş, uyarlamış.

 Oyunu farlkı kılan ve en güzel unsuru tarihe, tarihin içinden bir tanıkla bakıyorsunuz. Bir su kaplumbağsı gözünden. Minicik bir kamplumbağ iken, yaşadıklarından ve gördüklerinden yavaş yavaş evrimleşen iki ayağı üzerine kalkan bu kaplumbağa  insana dönüşüyor.
Kaplumbağa Harry Robinson, Charles Darwin tarafından Galapagos Adaları'nda bulunmuş ve Dünya tarihinin son 200 yılının tanığı olmuş. 20. Yüzyılın vahşet yöntemlerini "vahşet sirki" dekoruyla ,evrim geçiren dev kaplumbağanın tanıklığında anlatılıyor.
Bu muhteşem oyunun sonunda Ali Poyrazoğlu mütevazılığı ile “birlikte oynadık” diyor Uzun uzun açıklıyor.
Yakın tarihe ilgi duyan herkesin izlemesi gereken bir oyun...

30 Ocak 2014 Perşembe

Bir Geyşa'nın Anıları/Arthur Golden


Memoirs Of A Geisha
Bu ay okumayı planladığım kitaplarımı erken bitirince, uzun zamandır okumak istediğim Bir Geyşa'nın Anıları'na başladım. Kitap biter bitmez filmini de izledim. İzlemeden önce tereddüt ettim  çünkü, Bazen filmler kitabı kadar etkileyici olamıyor. Bu konuda da yanılmadım, bana kalırsa kitabı okumadan filmi izlemeyin.
Kitabın önsözü böyle başlıyor;
"Japonya'nın en ünlü geyşasının gerçek anılarının kusursuz bir içtenlik ve ince bir lirizmle anlatıldığı bu romanda, bakire kızların açık artırmalarda en yüksek fiyatı veren alıcıya satıldığı; kadınların, iktidarı elinde tutan erkekleri oyalamak için eğiltildikleri; aşk hayallerine küçümsenerek bakıldığı, dış görünümü görkemli bir dünya gözlerimizin önüne seriyor."
Kitabın önsözünde, Sayuri'nin hayatı ve yaşadıklarının gerçek olduğu yazılmıştı. Yazarın dili basit olmasına rağmen üslubunu sevdim. Betimlemeler sayesinde, Sayuri'nin yaşadığı zamanı ve mekanı kolaylıkla aklımda canlandırdım.
 Japon kültürüyle uzaktan yakından alakası olmayan ben, kitaptan o kadar çok etkilendim ki Uzak doğu kültürünü daha detaylı araştırya başladım. Filme değinirsem aynı olumlu yorumları  ne yazık ki film için söyleyemeyeceğim. Film kitabın verdiği heyecanı vermedi. Filmde, olayların başladığı yerlerde ki  sahneler hızlıca geçilmiş ve kitapla tam anlamıyla uyarlanamamış.  Keşke filmin ana dili Japonca olsaymış. Film hakkında daha fazla yorumda bulunmadan filmde, Beni en çok etkileyen ise savaş yıllarında yaşananlardı.  Japonya da başlayan hikaye Sayuri'nin New York'a taşınıp orada bir çayhane açması ile son buluyor.
Etkileyici ve sürükleyici bir kitap olan Bir Geyşanın Anıları'nı hala okumadıysanız en kısa zamanda okumanızı öneririm.

27 Ocak 2014 Pazartesi

Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı

Bilenleriniz bilir ki 2007 yılından beri TEGV de aktif gönüllü ablayım daha öncesinde ise 1998 Fatih’te ilk Eğitim parkı kurulduğu zamanlarda ben çocuk gönüllüydüm.
TEGV ile birlikte büyüdüm.Geçtiğimiz günlerde 23 Ocak tarihinde TEGV’in  doğumgünüydü ve TEGV 19 yaşına girdi. TEGV “Bir Çocuk değişir, Türkiye Değişir” mottosuyla yola çıkmış bir vakıf. Vakfın Kurucusu Suna Kıraç ve bu Vakıfta emeği geçen adını sayamayacağım Binlerce abla abi var.
Benim deneyimim ilk zamanlar kendim için farklı bir deneyim olması için başlamıştım sonra, hayatımın bir parçası oldu
Artık, vakıftaki bütün çocuklar benim çocuklarım.
Eğitim gönüllüsü olmak! 
Dünyaya bir çocuğun penceresinden bakmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu gösteriyor . Ben insanı daha çok tatmin eden başka bir şey olacağını sanmıyorum. TEGV insana çok güzel hatıralar bırakan güzel dostluklar kurmasını sağlayan bir kurumdur.Haftada iki saat çocuklarla vakit geçirip ruhunu arındırıp ,tazelenip hayata sımsıkı sarılıyorsun.
Eğer sizde yenilenmek istiyorsanız.  internet sitesinden başvuru yaparak ilk adımı atabilirsiniz. http://www.tegv.org/gonullu-olun
Sorularınız için bana herzaman ulaşabilirsiniz

Murathan Mungan/Yüksek Topuklar

Bazı kitaplar vardır, başucu kitabı olur ve defalarca usanmadan okunur .Murathan Munganın ilk kitabı olan ‘Yüksek Topuklar’da, öyle bir kitaptır.
Haftasonu tembellik yapmaktan başka birşey yapmak gelmedi içimden, evi biraz topla ıvır zıvır işlerle uğraş derkende koskoca  48 saati doldurmuş bulundum. Bana kalırsa kayda değer tek yaptığım şey, uzun zamandır bitirmemek için direndiğim, üçüncü kez tekrar okumaya başladığım ,Murathan Mungandan Yüksek Topukları okumaktı.
Romanın baş kahramanları, kırklı yaşlara yaklaşmış Nermin ile beş yaşındaki  . Romanda, Nermin Tuğde ile geçirdiği beş günde , hem kendisinin şimdisi ve geçmişi, hem de hayata dair her şey hakkında şahane tespitlerde bulunuyor.
Kadın olmak, kadınlık halleri, evlenmek, bekar olmak, boşanmak, çocuk psikolojisi üzerine çok okuduğunuz, yazılmış bütün sözler bu kitapta toplanmış sanki..
Altını çizdiğim o kadar çok satır var ki, onları buraya yazarsam dava edebilirim J  zira alıntı yapmak yasaktır diyor.
Tek bir satır yazarsam eğer en etkileyen bu satırı paylaşabilirim.
“Hayat bazılarına mutsuz olmakla duygusuz olmak arasında bir seçim hakkı tanır, daha fazlasını değil.”
Herkese Musmutlu bir hafta dilerim Sevgiler,

24 Ocak 2014 Cuma

Gabriel Coco Chanel


Gabriel Coco Channel Moda dünnyasını ters yüz eden, 1900'ler başında Fransa'da  başlayan günümüzde kadar etkisini sürdüren modern kadının öncüsü..

Modaya az çok ilgi duyan herkesin ilgisini çekeceğini düşündüğüm bir biyografidir.
Bu Blog bir moda blogu olmasından mütevellit  Coco-Channeldan bahsetmemek olamaz.

1900 yıllar, Coco nun deyimiyle “yürüyen perde gibi dolaştığı” beyaz tenin moda olduğu  kadınların konforsuz kıyafetler içinde  süsbebeği gibi salındığı yıllardı,  
İşte o yıllarda Coco nun yolcuğu başlar,
Coco kariyerine bir kabere şarkıcısı olarak başladı çünkü biliyordu ki ona imkanlar sunacak hayatın kadınların erkeklerin hegomonyasında kaldığı o dönemdeki yolun malesef ki bu olduğunu..
Channel bir dönem açmıştır. Bunu nasıl başarmıştır diye sorarsanız size hiç düşünmeden, yenilikçi tavrı sayesinde derim. Aynı zamanda bizim bugün pazarlamaya dair bildiklerimizi  o yıllarda uygulamış olmasıdır.
Hayatından küçük bir kesit paylaşırsam, İlk şapka tasarımlarını müşterilerine sunduğunda yeniliğe direnen herkesin tepkisinden oda nasibini aldı,ancak bu durum onu umutusuzluğa sürüklemedi. O zamanlar birlikte yaşadığı Soylu sevgilisinin evinde verdiği davete şapkalarının lansmanını bir Prensese yaptırdı ve bu şapkalar, üç gün içerisinde tükendi.
Tayyörü, pantolonu, mini eteği kadınlara giydiren yenilikçi bir öncüydü 
Kıyafetlerindeki sadelik ise onun her tipten ve her meslekten insanla birarada yaşaması ve onlardan esinlenmesidir diye düşünüyorum.
COCO 1971'de, 88 yaşında dünyaya gözlerini yummuştur. ama yarattığı stil hâlâ canlıdır.
Hala Sokakta bir kadın gördüğümüzde aslında Chanel in mirasını görüyoruz. Bana kalırsa Channel bir, yanlızca bir terzi değil toplumsal yapıyı dönüştüren kadına özgür rahat bir kimlik kazandıran çeşit dahidir. Moda ve biyografiye ilgi duyuyorsanız Alfonso Sıgnorini Channel biyografi kitabını okumaktan sizde benim gibi keyif alacaksınız

20 Ocak 2014 Pazartesi

“Dialogue in the Dark” Karanlıkta Diyalog

Sosyal girişim projesi “Dialogue in the Dark”, İstanbul Gayrettepe Metro İstasyonu’nda
18 Ocak Cumartesi günü eşsiz bir empati deneyimi yaşadım esasında,  katıldığımda neyle karşılaşacağımı pek bilmiyordum.
11:30 başlayacak olan program için, yarım saat öncesinden Gayrettepe Metro istasyonunda bulunduk, çünkü bu deneyim öncesi her türlü parlak,ışık yansıtan eşyaları size verilen kilitli kutulara bıkıyormuşsunuz.
11:30 olduğunda  ana girişte 7 kişilik bir ekip olan bize, içeride kullanacağımız sopaları verdiler. Elimizde görme engellilerin kullandığı sopalarla yaklaşık birbuçuk saatlik bir parkurda ilerledik.
İçerde neler oluyor?
Parkur zifiri karanlık görmeden. Duyarak, dokunarak, koklayarak ve  hisssederek keşfe çıkıyorsunuz. Önce görmediğiniz için endişe ve korkularınız başlarken bir süre sonra, burnunuz, kulağınız ve elleriniz gözlerinizin yerine geçmeye başlıyor. Meğerse ben, tek duyu organım gözümmüşçesine,  farkındaymışsınız bir çok şeyin.
Bu deneyim esnasında, göremeseniz bile hissediyorsunuz nerelerden geçtiğinizi. Parkta, sokakta, pazarda, tramvayda, vapurda, bir evin oturma odasında, bir kafedesiniz. Çöp kutusu, bankamatik, meyve sebze tezgâhı, çitler, çiçekler, köprüler, yollar, bisiklet, araba, duvar, basamak, çay bardağı, televizyon, kalem, kâğıt...
Ekibin başında görme engelli bir rehberiniz Abidin Bey mevcuttu ,  İstiklal caddesinde tramvaya hemen sonrasında vapura ya da bir caddeden karşıdan karşıya karanlıkta geçmenin tecrübesini yaşattı. Ayrıca Etkinliğin ana sponsoru TTNET içeride ,sesli betimleme sistemi kullanılarak görme engellilere uygun ev sinema odası,hazırlamış.
Çoğu zaman ekipteki arkadaşlarınıza temas ediyorsunuz ve oradakilerle aranızda bir bağ oluşuyor, ta ki çıkışa gidip aydınlıkta yol alıncaya kadar...gözlerindeki ışık kaybolsa da yüreğindeki ışığı kaybetmemiş görme engelli rehberlerimize ayrıca teşekkür etmek gerek.
Proje Nasıl Başladı?
Projenin Almanyada ki,  kurucusu Andreas Heinecke, radyo istasyonunda çalışırken, karşılaştığı  görme engelli meslektaşının,   görenlerin sahip olmadığı birçok özelliğe sahip olduklarını farkeder. Andreas, görme engelli genç meslektaşını iyi bir radyocu olması üzere eğitirken, kendisi de onun tarafından hayata dair eğitilir. Bu deneyimin olağanüstü değerinin farkına varır. Andreas, 1995’te ilk sosyal girişimini başlatmaya ve bu deneyimi diğer insanlarla paylaşmaya karar verir.
Bugüne kadar 6 binden fazla engelliye istihdam yaratan proje kapsamında İstanbul’da ise 30 kadar görme engelli çalışıyor. Etkinlik sonrası bizi Projenin Başrol oyuncusu Hakan Elbir Karşıladı kendisiyle yaptığım kısa sohbet sonucu projeyle ilgili şunları anlattı: ” Tamamen karanlık olarak yaratılan ve hayatın farklı kesitlerinin deneyimlendiği bu ortamda, Dialogue in the Dark İstanbul olarak bizim ana hedefimiz ise kalıcı olarak, Diyalog Müzesi’ni açmak.  Empati, ayrımcılık ve duyuların keşfi gibi konularda küçük yaştan itibaren farkındalık yaratabilmek ve tıpkı Almanya’da olduğu gibi Eğitim müfredatına dahil olabilmek.” Hakan Elbir Bu projenen uzun soluklu olmasını diliyor bu deneyim sonrası bizde kendisiyle hemfikir olduk ve aynı temmin içerisindeyiz. Dünyanın çeşitli ülkelerinde bu deneyimi yaşamış olan ve projeyi Türkiyede hayata geçirmeyi başaran Hakan  Elbir Ayrıca  Sözlerine şunlarıda ekliyor. “ görme duyusuna sahip bizlerin tek bir duyu organı olan gözüyle deneyimlediği bi dünya yaşarken görme engelli insanları 4 duyu organı ve farkına vardığı birçay şeyin varlığımevcut Ayrıca projede çocukları da düşündük. Televizyon, video ve internet tüm dünyayı çocuğun odasına getiriyor fakat bu, sadece tek bir perspektiften gözlemlenebilen bir dünya. İnsanın algılama becerisinin müthiş potansiyeli giderek ihmal ediliyor ve tamamen yitirilme tehlikesiyle karşı karşıya.” Ben projeden de yaşadığım bu deneyimden de inanılmaz keyif aldım ve burda bu yazıyı yazmak için sabırsızlandım eğer bu yazıyla daha fazla kişiye ulaşıp bu projenin daha uzun soluklu ülkemizde kalmasına bir katkım olabilirse ne mutlu...Hafta içi tekrar bu deneyime yaşamak için katılacağım.
Eğer sizde ,Karanlıkta Diyalog deneyimini yaşamak istiyorsanız biletlerine biletix.com üzerinden ulaşmanız mümkün.Giriş Fiyatı 25 İndirimli 17 TL bu ay sonuna kadar devam ediyor.

14 Ocak 2014 Salı

Franz Kafka/Aforizmalar

Bugün size, son zamanlarda Kütüphaneden çıkarıp çıkarıp okuduğum bir kitap olan, Franz Kafka’nın Aforizmalar eserinden bahsetmek istiyorum
 Kafka /Aforizmaları  yazdığı dönemde büyük yıkımlarla karşı karşıyaydı verem hastası olduğunu öğrenmiş; uzatmalı nişanlısı Felice Bauter'den ayrılmıştı. Aforizmalar  Kitabında yer alan düşünceler bütünleşmiş düşüncelerdirki insana Kafka o zamanlardaki ruh hali tarafından şekillendiği düşüncelerden ziyade Kafka’nın hayat görüşünde  de zaten varolan düşünceler olduğunu düşündürtür
 Aforizmalar eserinden bir kaç seçki...
1. Doğru yol gergin bir ip boyunca gider; yükseğe değil de hemen yerin üzerine gerilmiştir bu ip. üzerinde yürümek değil de, insanı çelmelemek içindir sanki.
2. İnsanın belli başlı iki günahı vardır, öbürleri bunlardan çıkar: sabırsızlık ve tembellik. sabırsız oldukları için cennet’ten kovuldular, tembelliklerinden geri dönemiyorlar
3.  Belirli bir noktadan sonra geri dönüş yoktur. bu noktaya erişmek de gerekir.
4. Belki bir şeylere sahipsin, ama kendi varlığın yok savına verdiği cevap, bir titreme ve yürek çarpıntısı oldu sadece(Dövüş Klübu)
5. i̇yi, bir bakıma rahatsızlık vericidir
6.Dünyayla arandaki savaşımda, dünyanın yanında ol.
7.insanlarla iç içe olmak, insanı kendini gözlemlemeye götürür.
8. Ruh ancak, bir dayanak olmaktan çıkınca özgürleşir
9.Yaşamının daha başlangıcında iki ödev: giderek çevreni daraltmak, ve kendini bu çevre dışında gizleyip gizlemediğini sürekli denetlemek.
Kafka hayatının son yıllarında bu eserini tamamlayamamış ve bu aforizmalar ölümünden sonra yakın dostu Max Brod tarafından biraraya getirilip yayımlanmıştır.

9 Ocak 2014 Perşembe

Klasik Konser JOSHUA BELL/Academy of St Martin in the Fields

İş Sanat “yıl boyu sanat, yıl boyu festival”
İş Sanat Etiknlikleri İş Kuleleri'nde bulunan ve 2000 yılından bu yana konuk ettiği dünyaca ünlü sanatçı ve toplulukları ağırlayan İş Sanat, İstanbullular için bulunmaz bir nimet...
Her sene Ekim ayında yayınladığı etkinlik takvimiyle, Dünyüca ünlü seçkin sanatçıları ağırlayan İş Sanat bu senede ajandamı renklendirdi.
8 Ocak akşamı Leventteki İş Sanatta Dinlediğim konser  2014 yılımın ilk konseri oldu. JOSHUA BELL Academy of St Martin in the Fields  orkestrasını kemanıyla yönettiği  ve Sir Neville Marinner'den sonra BELLin orkestranın ilk başına gelen kişi olması beni meraklandırdı.
JOSHUA BELL  Nefes kesen virtüözitesiyle, ruhumu dinlendirmesinin yanı sıra kulaklarımın pasını sildi.
Konserin ilk bölümünde bir rönesans/barok dönem dansı olan Chaconne ile başladı. Barok dönemde zaman zaman bestecilerin süit bölümü olarak düşündükleri bu dans. Bu konserde de bach'ın 1004 eser sayılı üç bölümden oluşan bir chaconne olarak yerini aldı. Chaconne re minör-re majör-re minör  olarak üç bölüme ayrılan bu  keman partitasında, İlk bölmede serbest melodik, ritmik ve armonik değişimler temanın  özünü yasıttan türdendi. İkinci bölmede möjerle geçiş ve devamlı yükseliş tam anlamıyla bir tim zenginliğiydi.Bu bölüm,tekrar minör tona dönüşen üçüncü bölümle daha sakin ve ana temanın tekrarıyla sona erdi.25 dakika süren bu  İlk bölüm,  muhteşem adeta büyüleyiciydi.
Yaylılar ve Basso continuo için Konçerto No. 2, BWV 1042, Mi Majör
İkinci bölümde Mi Majör tonda  Sebastian Bach (BWV 1042), 4/4 ölçüde neşeli allegro tempodadır.Birinci bölümü sonat formundadır orkestaranın JOSHUA BELL ile birlikte sunduğu canlı bir tema ile başlar. İkinci bölümü ki beni en çok etkileyen bölümdür. ¾ lük bir tempoda Do-diyez Minör tonda , bas partisinin değişik şekillerinde ağıt havasındaki bir ezgiyle süslenir üçüncü bölümü Mi-Majör tonda neşeli (allegro assai) hatta dahada neşeli(rondo) biçimindedir.   Bu bölüm 18 dakika sürdü ve ardından ara verildi. Ben efsunlanmışcasına yerimden kalkamadım.
L. v. Beethoven Senfoni No. 3, Op. 55, Mi bemol Majör ''Eroica'' eser yer verildi.
Eroica, devrimci kahramanlık üzerine bir eserdir. Beethovenın Napoleon Bonaparte'a ithaf etmeyi düşünerek bestelemeye başladıgı 3.senfoni olarak da bilinen Eroica, Napoleon ihtilalden sonra kendini tekrar imparator ilan edince Beethoven yaşadığı hayal kırıklığı ile, ithafının bulundugu ilk sayfayı yırtıp atmış ve "Büyük bir adamın anısına bestelenmiştir" diye değiştirmiştir. Daha sonra belirli bir para karşılığında Prens Lobkowitz’e ithat edilmiştir. Halk karşısında 1805 tarihinde çalındığında tutucu Viyenalılar bu eseri beğenmediler.

Eroica, da  birinci parlak ve canlı(allegro con brio) tempodadır.Gerilim ve dinanizmin çok iyi değerlendirildiği bu bölüm kahraman bir kişiliği yansıtır. İkinci bölüm Do-Minör tonda oldukça ağır(ADAGİO ASSAİ) tempoda başlar ağır bir matem marşıdır.Bu bölüm ünlü besteci Mendelssohn'un cenaze töreninde de icra edilmiştir.  İkinci tema sakinleştiricidir. Ardından bunu yine hüzünlü bir tema izler.Ana temanın tekrar duyulmasıyla, bölüm hüzünlü ve hafif sesle sona erer. 6 dakika süren 3.Bölüm ¾ lük ölçüde canlı ve çabuk(allegro vivace) tempoda devam eder.4.Bölüme bir özet denebilir. Eser malum Napolyon'a bestelemiş olduğundan, bitişinde de bir zafer havası yok denilemez. Eroica 50 dakika süren bir senfonidir.Klasik müzik tarihinin en uzun senfonilerindendir. JOSHUA BELL konserin aradan sonraki bölümünü orkeskrayı yöneterek oturarak icra etti. JOSHUA BELL in performansı karşısında ben ve bütün salon büyülendi. İnanılmaz güzel bir enerjiydi.
Konser Salonundan biraz bahsedersem şık ve başarılı bir konser salonu ve aynı zamanda akustiği de muhteşem!! Ancak seyirci kısmında neredeyse hiç eğim olmaması  sahnenin tamamını görmenizi kısıtlıyor. Aya İrini Konser Salonundan sonra akustiği açısından benim için ikinci favori mekan denilebilir.
Geçtiğimiz senede,  yeni yil konseri kapsamindaki Strauss gecesi ile güzel bir  gece gecirmemizi saglamiştı.
Ulaşımı rahat araçla geldiğinizde otopark sorununuz olmuyor. Ancak kapalı otoparkı biraz dar ve biçimsiz Park valeye teslim etmediğime çıkarken biraz pişman oldum. Çünkü konser kalabalığı sonrası inanılmaz bir trafik oluşmuştu. Eğer iş çıkışı benim gibi biraz erken giderseniz Cihat Aralın Retrospektif sergisini gezebilirsiniz. Sergi 2 Şubat tarihine kadar devam edecek. (Sergi, pazar ve pazartesi günleri hariç, her gün 10.00-19.00 saatleri arasında izlenebilir.) Ya da  civardaki İş Kulelerinde hem alışveriş yapıp hemde keyifli zaman geçirebilirsiniz.
Olağanüstü bir oda topluluğunu dünyanın en önemli solistlerinden biriyle buluşturan  İş Sanat’a  yaşattığı bu gece için Teşekkür ederim.

6 Ocak 2014 Pazartesi

Joshua BELL



 

Joshua BELL
8 Ocak 14 tarihinde İş Sanat Kültür Merkezinde konser verecek olak bu ünlü viritöz bu hafta blog konuğum.

9 Aralık 1967 tarihinde Amerikada doğan Bell'in annesi psikolog babası Bloomington Indiana Üniversitesi'nden emekli profesör. 4 yaşında keman dersi almaya başlayan Bell parlak bir kariyere sahip.
Bell New York Lincoln Center'da, 10 Nisan 2007 tarihinde Avery Fisher Ödülü'ne layık görüldü Anı zamanda, Dan Brown'ın Angels & Demons, soundtracklarını ve keman soloları Joshua Bell e aittir.
Joshua Bell, çoğumuzun adını The washington post yazarı Gene Weingarden in yaptığı sosyal deney ile duyduğu keman virtüözü .
Deneyi size tekrar hatırlatacak olursam,
Deneyle, The washington post yazarı Gene Weingarden insanların algısını ve bu ünlü viritüözün, ünlü olduğu bilinmeden insanlarin ilgisini cekip cekemeyecegini ölçer.  
Joshua Bell, Washington DC metrosunun bir duraginda sabah yogunlugunda altinda kot pantolon, ustunde ceket, başında beyzbol sapkasıyla resital verir. Bell in Önünden geçen 1097 kişi durup dinleyen 7 kişi ve 45 dakikalık konser sonunda topladığı bahşiş ise 32 Dolardır. Daha sonra aynı gün  Washington nun en ünlü konser solonunda bilet fiyatları 100$ satılır ve salon tıklım tıklımdır çünkü Joshua BELL Grammy ödüllü bir viritözdür. Bu sosyal araştırma sonucunda da ortaya çıkan; imaj öyle tesirli birşeydir ki ne sunulduğu değil birşeyin nasıl sunulduğu önemlidir.
8 Ocak günü İşsanatta konser verecek ilgilenenlere duyurulur!!

Anadolu Kavağı İstanbul Güzellikleri #3#



 

 

Anadolu yakasında oturanlar  İstabulun gürültüsünden nefes  almak isteyenlere alternatif Anadolu Kavağı..




İstanbulun Karadenize açılan koyunda şirin mi şirin balıkçı köyünü andıran Anadolu Kavağı etrafı balıkçılar tekneler çuvallara midye dolduranlarla zamansız bir yer...


Anadolu Kavağında çok sayıda balıkçı restoranı bulunmaktadır. Yöreye has, hazırlanan krepler, deniz ürünleri ve midye tavası ünlü ve lezzetli Burada yapılabilecek en güzel aktivite haftasonu gezisi ve balıkçı restoranlarında yeme içme keyfidir. Anadolu Kavağı, Eminönü'nden kalkan ve boğaz turu yapan vapurların da son uğrak noktasıdır.
Anadolu Kavağında meydanda yer alan pastaneye uğramanızı COCO ve Acıbademinden tatmanızı mutlaka tavsiye ederim. Ayrıca, Anadolu Kavağı meydanında bulunan 18.yy.dan kalma Cevriye Hatun Çeşmesi de ayrıca görmeye değer.

1593 yılına ait Midilli Ali Reis Camii de tarihi eserler arasında ve  askeri alanda yer alan Marko Paşa Köşkü de meşhur yerlerden.

Anadolu Kavağı'nın arka taraflarında tepede yer alan Yoros (Ceneviz) Kalesi de görülmeye değer burada hem Karadenizi hem de boğazı muhteşem manzara eşliğinde seyredebilirisiniz.


Mutlu Huzurlu Haftasonları...
Sevgiler

3 Ocak 2014 Cuma

İndirimden Payıma Düşenler #2# YvesRocher

Yılbaşının Ertesi indirimi diye bir gerçek var!
Bugün öğle yemeği için gittiğim AVM de Severek kullandığım kozmetik markası olan Yves Rocher indirimi ile karsılaştım. Benimde bu indirimden payıma düşenler oldu.

Yves Rocher Vitamin Face Mist

Yüz Spreyi makyaj sabitlemek  ve gün içinde nemsiz kalan cildi bir kaç saniyede nemledirip dengelemek için ideal bir ürün.
The Body Shop C vitamin serisinde olan yüz spreyini severek kullanmama rağmen kullanım sonrası cildimde olusturduğu yapış yapış hissi benim için olumsuz bir durumdu bu yüzden epey bir zamadan beri Yüz spreyi arayışındaydım. Yves Rocher  yaklaşık bir ay önce bu yeni bebek ürününe Türkiye raflarında yer vermiş. %30 indirimi ile birlikte  12,9 TL olan bu ürün 9,9TL aldım. Denemek için fazla pahallı bulmadım denedikten sonraki izlenimlerimi burada aktarırım.

Yves Rocher İnositol Vegetal Gündüz Kremi

25 yaş sonrası cilt yorgunluk ve uykusuzluğu eskisi kadar iyi absorve edememeye başladı. Sizde de  yorgunluk , ışıltı kaybı mı varsa cildinizdeki hücrelerinizin hava solumu yavaşlamış demektir bu durumda  cildi canlandıracak bakımlar yapmak gerekli demek ki bu durumda bir kırışıklık kremi ile başlamak cildiniz için yanlış olabilir.  Bu yüzden hafif cildinize uygun bir nemlendirici ile başlanabilir. Yves Rocher İnositol  da hafif bir krem olduğu için indirimde tercihim bu kremden yana oldu. Bu ürünün yetkilileri idda ettiği faydalarına göre; 15 günde etki eden krem yapılan araştırmalarca %84 kırışıklık azaltıyor %74 daha aydınlık bir görünüm elde etmenizi sağlıyor. İndirim sonrası  59TL olan fiyatı %50 indirimle 29TLye aldım çok ucuza aldığımı düşünüyorum . Zamanında akıl tutulması yaşadığım bir anda 600TL gibi bir fiyata  krem almıştım. Gereksiz pahallı ürün almaya gerek olmadığı o deneyim sonrası  farkettim. Kremi alırken Testerini denedim kokusu,nemlendirmesi çok güzel ciltte yumusacık bir bitiş bırakıyor..

YVES ROCHER-Gençleştirici Yenileyici El ve Tırnak Kremi

Geçtiğimiz seneye kadar çok fazla el kremi kullanan biri değildim.Ama artık yavaş yavaş kullanmaya başladım.Kokuya karşı bir hassasiyetim vardır her zaman.Krem sürerken de malesef koklayarak alan biriyim :) Ürünün, hem kokusu güzel hem de yumuşaklığı. Yanımda taşıyacağımdan çabuk emiliyor olması çok büyük avantaj, ürünün kendi sitesindeki açıklaması aynen şöyle Hem elleriniz hem tırnaklarınıza ideal bir günlük bakım sunun; onları nemlendirin, pürüzsüzleştirin ve ışıldatın.Güçlendirici Provitamin B5 ve yatıştırıcı, koruyucu, yapılandırıcı özelliğe sahip Organik Arnika içeren formülü ile ellerinizi yoğun ve kalıcı bir şekilde nemlendirir. Arnica papatyaya benzeyen sarı çiçeklermiş. İçeriğinde Brassica Campestris çekirdeği yağı diyor. Ellerimi yağlandırmadan hafifçe nemlendirsin diyorsanız tavsiye edebilirim.

Yves Rocher Ekspres Göz Makyaj Temizleyici

Bu temizleyici stok edilecek türden.  Ürün, eyeliner ve göz kalemini çıkartmada çok başarılı. Kirpik diplerimde biraz kalıyor ama zaten onu çıkartacak kadar harika bir makyaj temizleyici olduğunu da sanmıyorum . Varsa da lütfen paylaşın benimle:) Oluşan kalıntıları makyaj düzeltme pamuğunun sivri tarafı ile tekrar temizliyorum . Temizleyici Bazı çift fazlı temizleyiciler gibi yağlılık hissi vermiyor. Gözlerimi yakmıyor.İçeriğinde de Peygamber Çiçeği suyu varmış.