31 Temmuz 2014 Perşembe

Venedik Part.1

Gezimizin en güzel en büyülü şehri Venedik’i sona saklamak istedim ama yapamadım. Dayanamayarak bu yazıyı yazıyorum. Her yıl 12 Milyon turistin uğrak yeri olan Venedik’i Turist filmini izlediğimden beri ziyaret etme hayaliyle yanıp tutuşuyordum. Resimde gördüğünüz kanalların üzerine kazıklar çakılarak kurulmuş bu şehir, 1987 yılından beri UNESCO  kültür mirasları arasında olsada şehrin yükselen sularına malesefki pek birşey yapılamıyor.

Montecatini bölgesinde yer alan otelimizden, Venedik’e ulaşmak için tren yolcuğunu ardından Venedik’e varıyoruz.  Venedik’e adımımızı attığımızda bizi ilk karşılayan bu otel bizim buluşma noktamız oluyor.

İlk olarak San Marco Meydanına gitmek üzere bir rota çiziyoruz.Kanallar üzerindeki köprüleri aşarak San Marco Meydanına yol tutuyoruz. San Marco Meydanına  ulaşmaya çalışırken gördüğümüz her bina bizi efsunluyor.
Şehri ilk gördüğümüzde karar verdik  ki bu şehir için bir gün yetmezdi. Bu yüzden bu şehirde 3 gün geçirmeye karar verdik bunun için Verona gezimizide iptal ediyoruz.
Venedik bir ömüre sığmazdı bu yüzdende minicik bir 3 güne sığmadı...
San Marco Meydanına doğru yürürken Turist filminden de hatırladığımız bu oteli içeride ki Bodyguard’ın küçümser bakışlarında zar zor izin alarak ziyaret ettik. Otele parmak uçları üzerinde yürüyerek hayalet edasıyla bakındık ve otelden ayrıldık.

Yolumuza devam ettiğimizde, gotik tarzda bir yapı olan Plazzo Ducale bizi etkisi altına aldı. Bu görkemli saray zamanında hapishane olarak kullanılmış ve Ahlar köprüsüyle meşhurmuş. Ahlar köprüsünün hikayesine kısaca değinecek olursam;
Ahlar köprüsü ünlü köprülerden biri. “Ahlar Köprüsü” isminin verilmesinin nedeni ise eski zamanlarda mahkum edilenlerin bu köprüden geçerek hapse girmesiymiş. Efsaneye göre mahkumların son kez Venedik’e bakıp iç geçirmelerinden yola çıkarak bu isimle anılmış. Ayrıca başka bir inanışa göre bu köprünün altında güneşin batarken öpüşen çiftlerin aşklarının ölümsüz olacağı inanılırmış.


Ahlar köprüsünü geçtimizde San Marco Meydanı öncesi geniş bir meydan bizi karşılıyor. Meydanının  denizine  bakan her iki tarafında yer alan iki sutun dikkatimizi çekiyor. Bu sütunlar Venedik'e 1125 yılında getirilmiş ve bugünkü yerlerine 1172 yılında Rialto Köprüsü'nün de ilk mimari olan Niccola Starantonia tarafından dikilmişler.
Birinin üzerinde St.Marco'dan önce şehrin korucusu olan Bizans Kraliçesi Teodora'nin heykeli diğerinin üzeride ise Kentin koruyucusu St.Marco'yu sembolik olarak temsil eden ve Venedik'in de sembolü olan bronz bir aslan heykeli  yer alıyor. Şehre gelen denizcilere hoşgeldin diyen bu sutünlar, Dükler Sarayı ve Sansoviane Kütüphanesinin ön kısmında yer alıyor.
Sutünları arkamıza aldığımızda sağ tarafımızda kalan, Dükler Sarayı  mimari tarzıyla uzunca bir süre bizi kendisine hayran bırakıyor. Pembe Verona Mermeri ve beyaz Istra taşıyla bezeli olan bu binanın bir bölümü hapishane olarak da kullanılmış.
Meydanın diğer tarafında bulunan Çan Kulesine çıkarak şehrin büyülü manzarasını izledikten sonra San Marco meydanında kahvemizi içmek için dinlendik.

Meydanda verdiğimiz kısa mola sonrası San Marco Bazilikası doğru yöneldik binanın ön cephesindeki heykeller dikkatimizi çekti. Bu heykellerden bronz at heykeli, "

Mahşerin dört atlısı
1204 yılında Dördüncü Haçlı Seferleri sırasında İstanbul'dan Venedik'e kaçırılmış. Bu bronz atlar İ.Ö. 4.yüzyılda Yunanistan'da yapıldığı sanılıyor. Bizim kilisenin terasında gördüğümüz atlar sadece birer kopya, orijinal atların San Marco'nun içinde muhafaza edildiğini öğreniyoruz. Kiliseyi gezmeye başlıyoruz. Kilisenin içini gezerken fark ediyoruz ki; San Marco'nun şatafatlı iç süslemelerinde çok mozaiklerinin genişliği insanı hayrete düşürüyor. İşte bu sebebten, San Marco, "Altın Kilise" olarak da anılıyormuş. San Marco Kilisesi Gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri olarak biliniyor. Gotik mimariye gotik denmesinin nedenini bu zaman kadar hiç merak etmemiş olmamı telafi ederek. Burada öğreniyorum. Gotik mimariye Gotik denmesinin nedeni, Rönesans hümanistleri, çirkin buldukları bu mimariye barbar Gotların adından esinlenerek Gotik adını verirlermişler. Hümanistlerin çirkin bulduğu bu mamirii eserleri şimdiki bizler hayranlıkla izliyoruz.


Meydandaki keşfedilecek eserler bitmiyor. San Marco Kilisesinin hemen solunda yer alan Saat Kulesi 15. Yüzyıla tarihlenmekte ve kadran ayıları burç sembollerini tasvir etmekte.


Saat Kulesinin bulunduğu sokaktan yürümeye başlıyoruz Venedik gezimiz şimdilik burada sona eriyor. Bir sonraki yazıda Rialto Meydanına doğru yürüyecek, Büyük Gondal gezimizi yapacağız. Bir Sonraki yazıda görüşmek üzere Sevgiler,

24 Temmuz 2014 Perşembe

Pompei


Napoli bölgesinde ki ikinci durağımız Pompei‘ydi. Bu tura kendimiz de gidebilirdik. Fakat bu sefer  uğraşmak istemedik . Organize bir tur şirketiyle anlaşıp Pompei’yi ziyaret etmeyi seçtik. Bazen Organize bir tur ile hayat kolaylaşıyor nitekimde öyle oldu.
Eski Roma tarihine olan ilgimden kaynaklı Pompei şehrinin hikayesini az çok biliyordum. Bu yüzden benim için cazipdi. Çoğu insan genellikle, “taş yığını mı göreceğiz?” diye tepki veriyor. Nitekim gruptaki arkadaşlarımızda benzer tepkiyi verdiler. Fakat sizde benim gibi ilgiliyseniz bu trajik hikayeli, şehir sizinde ilginizi çekecektir. Benim için şehrin en ilgi çekici özelliği, Vezüv yanardağının patlaması sonucu küller altında kalması ve trajik hikayesiydi.
Milattan önce 6. ve 7. yüzyıllarda başlayan şaşalı hayat süpriz bir sonla son buluyordu. Bu şehir, önemli ticaret ve liman şehriymiş. Şehirde kanalizasyon sitemi olmadığından yolları kullanmışlar kirli suyu akıtmak için. Hatta bu şehirde köleler çamaşırları idrar havuzlarında, ayaklarıyla çğneyerek temizlerlermiş. Köleler böyle bir eziyete reva görülürken şehirdeki insanların, kirlenmeden yürüyebilmesi için yüksek kaldırımlar ve yüksek yaya geçitleri inşa etmişler. Şehirde evlerin giriş katları genellikle dükkan olarak kullanılmış.
Sokağa bakan kısımlarında tezgah üzerinde topraktan yapılmış çukur bölmeler göze çarpıyor. Buralarda sıcak yiyecekler satılıyormuş ayak üstü gelip geçenlere. Esasında, tam tersi olması gerekirken, bu şehirde İçme suyu kurşun, kullanma suyu ise toprak borularla taşınıyormuş. Hatta Kurşun zehirlenmesinden dolayı Pompei krallarının deli oldukları söyleniyor .
Şehirde çok gelişmiş ortak bir banyo sistemi mevcut. En merkezi, büyük ve eski olanı Stabian Termal Banyo. Kadınlar ve erkekler ayrı bölümlerde yıkanıyorlarmış sanırım tek sınırlandıkları nokta banyolar.
Bu bölümler de kendi içlerinde değişim odası, soğuk, ılık ve sıcak banyolar olarak ayrılıyorlar. Erkekler için aynı zamanda spor yapabilecekleri bir alan da tahsis edilmiş.
Banyolar, ısıtıcı odasında kaynatılan suyun buharı duvarlarda ve zeminde inşa edilmiş boşluklardan geçirilerek ısıtılıyormuş. Oldukça sofistike bir sistem olduğu kalıntılardan anlaşılabiliyor.
Yer yer duvar süslemelerine rastlamak da mümkün.
Pompei’nin diğer ilginç bir özelliği de genelevleri. Önemli bir ticaret şehri olduğu için pek çok yabancıziyaretçiye ev sahipliği yapmış tarih boyunca. Şehirde otuzbeş adet genelev olduğu düşünülüyor. Alt katlardaki odalar önemsiz müşterilere tahsis edilirken, üst katlar daha pahalı olduğu için paralı müşterilere kiralanırmış.

Cinselliğin özgürce yaşandığı şehirde bir süre sonra sapkınlık da boy göstermiş. 24 Ağustos 79 yılında Vezüv yanardağı patlayıp çevreye saçılan kül ve lavlarla bu zevk ve gösteriş şehrine son vermiş.Şehir 1748 yılında şans eseri ortaya çıkmış.Keşif ilk başladığında Arkeologlar, cesetlere dokundukları anda cesetler parçalanıyorlarmış. Bu durum onları zor duruma sokunca arkeologlar bir yol bulmuş.

Yöntem, Cesetin bulunduğu katmana küçük bir delik açıp içini çimento ile doldurup, kemiklerin etrafını et gibi saran kalıp şeklinde bir doku oluşturmakmış bu şekilde insanların o anki duruşları ortaya çıkmış.
Fotograflardan da gördüğünüz gibi, Pompei halkı bu patlamaya oldukça hazırlıksız yakalanmış. Çıkartılan cesetler toplamda 250 adetmiş yaklaşık 30-40 tanesi de Napoli müzesine sergileniyor fakat bizim gitmeye vaktimiz olmadı. Pompei şehri kısaca böyle benim için ilgi çekiciydi iyi ki gitmişim.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere sevgiler,

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Pizzasından Çok Mafyasının Ünlü Olduğu Napoli

Herkese Mutlu haftalar...
İtalya ile ilgili gezi notları devam ediyor. Bugün Pizzasından çok Mafyasıyla Meşhur olan Napoli kentinden bahsedeceğim.Bu kent beni İtalya'da en çok şaşırtan kentlerden biriydi. 
Napoli, yıkık dökük haliyle,Avrupa şehri olmanın nasıl kamufle edilebileceğine en iyi örnek.
İtalya'nın güney batısında bulunan koca çizmenin ayak bileğine denk gelen Napoli, Vezüv Yanardağı’nın yanıbaşında. Vezüv yanardağının yanıbaşında olması bu kent için en önemli ayrıntılardan çünkü kentin tarihinde ki belirleyici unsur Vezüv yanardağında ki Volkanik hareketlilik.
Napoli bilinen tarihiyle,  M. Ö. 6. yüzyılda Yunanlılar tarafından keşfedilmiş. Bu yüzden de şehrin adı Yunanca bir kelime olan Neapolis  (Yeni Şehir)kelimesinden türemiş
Napoli keşmekeşliğiyle İtalyan şehirleri arasıdan sıyrılırken, bir liman şehri olarak Akdenizli  benzerleri arasından sıyrılıyor bunun  nedeni , Sardinya'ya, Sicilya'ya ve Tunus’a  giden feribotların merkez limanı olması. Şehir liman kenti olmasından merkezi denize girmek için pek uygun olmasa da  kordonu yürümek içi harika! Zira beni en çok cezbeleyen özelliği kordonu oldu.
Napoli deyince akla ilk gelen Pizza olmasının nedeni Napoli Şehrinin Pizzanın çıkış ülkesi olması. Napolitan üsulu pizzasını demek için İtalya'daki en iyi şehir burda mutlaka Pizza yemelisiniz.
Pizzanın dışında Napoliye büyük beklentilerle gelmenizi kesinlikle tavsiye etmem. 
Biz şehiri keşfe yukarıdan başladık yolun üzerinde Pavorotti’nin Sofia Loren evlerini gördük.Tepedeki evler Napolinin zengin halkının yaşam yeri olmasından burdaki evlerin görüntüsü düzgün ve manzaraları harikaydı.
Napolide'ki ilk durağımız yerel yiyecek içecekler satan bir dükkandı. Burada Napoli ve çevresinde daha yaygın olan Limoncello isimli içecek ve makarna baharat vs türü yiyecekler satılıyordu. Meşhur lemoncello'yu tattık tam bir hayal kırıklığıydı. Benim zevkime göre tadı kolonyaya benziyordu. Onun yerine Kavun Likörü olan Melloncello'yu tercih ederim.
Buradan alışveriş caddesi  olan Piazza Trieste'ye doğru yol aldık. Cadde üzerinden gözümüze bir kafe çarptı burda boş bir masa bulup Gran Caffe Gambrinus’a oturduk ve  Gambrinus’a özel kremalı bir kahve söyledik. Yanında da bu bölgeye özel ne yiyebileceğimi sorduğumda, bizim ekmek tatlısına benzer Rum Babayı önerdiler. harika bir tatlı denenmeli...
Buradan yukarı dönüp biraz yürüyünce ihtişamlı binası ile Galleria Umberto karşımıza çıktı. Harika bir cam tavanı olan alışveriş merkezi Milano’daki alışveriş merkezini anımsatsada Milano'daki Çarşı çok tık ötesinde... 
Yüksek camekanlı tavanı avluyu aydınlatırken son derece ferah bir hava katıyor yapıya. Kubbenin tam ortasında, zeminde, oniki astrolojik işaretin mozaiklerini görmek mümkün. 1900 yıllarda yapımı tamamlanmış Galeri Umberto  döneminin şartları ve mimarisini düşünecek olursak çok başarılı bir yapı.
Buradan çıkıp, Napolideki  alışveriş sokaklarından biri Via Toledo'ya doğru devam ettik. Aradığınız birçok markayı burada kolayca bulabilirsiniz. İtalya’nın diğer şehirlerine kıyaslarsak Napoli  fiyat açısından daha uygun. Buradaki halkın gelir düzeyininde düşük olması etkisiyle sezonda bile çoğu mağazada indirim vardı. Desigual’den   diğer şehirlerde 74 Euroya bulduğum elbiseyi buradan 37 Euroya satın aldık. Alışveriş caddesinden sıyrılıp biraz daha yukarı yürürken hemen yol üzerinde Castel Sant’Elmo’ya çıkan füniküleri fark ettim.Finükülere zıpladık ve Kaleye doğru yol aldık. Sık ağaçlıklı sokaklar, sakin, ama hep dik yokuş. Kaleyi gösteren okları takip ederek en tepeye kadar tırmandım. Kaleye giriş beş euro ve yanında herhangi bir harita ya da bilgi broşürü bile vermiyorlar. Kale beşgen bir mimariye sahip, kale ile ilgili daha fazla detay hatırlayamıyorum açıkçası.
Napolinin keşmekeşliğini bu fotograftan da göreceğiniz gibi, Napoli düzenli bir şehir değil. Napoli yollarında yeni araba görmek imkansıza yakın yollar o kadar dar ki arabanızı park edebilmek ve ya park yerinden çıkabilmek için arabayı vurmanız gerekiyor.
Napoli ve çevresi meşhur İtalyan mafyasının yer aldığı bölgeler olduğu için Napoli'ye giden yaklaşık 20 yıldır bitmemiş otoyollar olduğu söyleniyor. Yolun üstünde gördüğümüz Metro istasyonu 7 yıldır yapılmaktaymış ihaleyi alan şirket devleti dolandırdığı için metro inşaatı yarıda kalmış .
Fotografta gördüğünüz büfe 2008 yılında Napoli mafyasına haraç vermediği için bombalanmış ve içerisindeki 7 kişi hayatını kaybetmiş.
Napoli keşmekeşliğini geride bırakıp tarihe gelirsek. Napoli'de en çok etkilendiğim yapı, Castel Nuovo Şatosuydu. Konum olarak denizin dibinde olan bu şato 1200 yıllarda yapımı tamamlanmış. Bunun dışında Napoli kale cenneti hatta bu kaleleri gezmek için günlük turlar düzenleniyor. 
Biz Napolide konaklamayı tercih etmediğimiz için bu turlara katılamadık.NAPOLİ  notları bu kadar Pompei yazısında görüşmek üzere... 

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Modanın Başkenti Milano

Modanın Başkenti Milano
Modanın Başkenti Milano’dan bildiriyorum burada herkes fazlasıyla şık, bu kente adımınızı atar atmaz kendinizi podyumda hissediyorsunuz.

Sanayi zenginlik ve  sanat bir arada olursa ne olur diye merak ediyorsanız cevabı kesinlikle Milano’dur. Milano yaşamak için ideal  ancak gezmek için çok vakit harcanmaması gereken bir şehir, etraf hep acelesi olan, bir yerlere yetişmeye çalışan, şık ama mutsuz gözüken insanlarla dolu.

Milano’yu keşfe ilk olarak Duomo meydanında bulunan, Duomo Katedralinden başlıyoruz. Milano’nun sembolü olan bu katedrale, ister yürüyerek ister metro ile ulaşılabiliyor. 
DUOMO KATEDRALİ

1386 yılında yapımına başlanan bu yapının tamamlanması tam tamına 500 yıl sürmüş. Duomo Katedralinin en etkileyici yanı 135 tane olan kulahı ve duvarlarının bezeli olduğu heykelleri. Dünyanın en etkileyici gotik katedrallerinden kabul edilen bu yapının içerisinde fotoğraf çekmek isterseniz ayrı bir bileklik almanız gerekiyor.Bu kadetralin en büyük kutsal emaneti  İsa’nın çarmıhından bir çividir.
VİTTORİO EMANUELE ÇARŞISI
Duomo’nun hemen yanında bulunan dünyanın ilk alışveriş merkezi ,Galleria Vittorio Emanuele gezmeye başlıyoruz. Mozaik zemini ve cam çatısıyla güzel bir mimariye sahip merkezde  Louis Vuitton Prada’ya  birçok şık mağaza ve resturantı içerisinde barındırıyr.
Da Vinci’nin Son Yemek tablosunun olduğu Santa Maria Delle Grazie müzesi Unesco Dünya Kültür Mirasları arasında bazilika, özellikle görkemli kubbesiyle rönesans döneminin önemli mimari eserlerinden biri. Son Yemek tablosunun görebilmek için birkaç ay öncesinden rezervasyon yapmak gerekiyor. Biz yetişemediğimiz için bu tabloyu malesef ki göremedik.
Geri kalan vaktimizi Milano’da mağazaları gezip alışveriş yaprak değerlendirdik. Milano oldukça pahallı bir şehir sanırım hayatımda ki en pahallı suyu burdan aldım bir suya 4-5 Euro verebiliyorsunuz bu şehirde ancak kozmetik ummadığınız kadar ucuz olabiliyor. Milano çıkışı olan İtalyan Kozmetik markası burda indirimdeydi.

KENT MEYDANI
Milano Ulaşım Rehberi
Milano şehir içi ulaşımı oldukça rahat ve gelişmiş bir şehir. Metro ve tramvaylarla istediğiniz yere kolaylıkla gidebilirsiniz.

Kırmızı iki katlı otobüsler Londra için neyse turuncu tramvaylar da Milano için o kadar ikonik.
Tarihi 1881 yılına dayanan tramvaylar dünyanın en bir şehirdeki en uzun hatlarından birine sahip.

Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle...
SEMPATİK ANNE-OĞULA TEŞEKKÜR EDERİM

4 Temmuz 2014 Cuma

Liman Kenti Cenova

İtalya'nın kuzeybatısında bulunan liman Şehri Cenova...
Şehrin ismi konumundan gelmekteymiş. Cenova’nın kelime manası `diz’… Şehir bir insanın diz kapağına benzeyen silueti dolayısıyla bu ismi almış. Bir ticaret limanı olan şehir, birçok kültürle yakın ilişkiler içerisinde bulunmuş.Tarihi M.Ö. 5. ve 6. yüzyıla uzanan Cenova’nın hikayesi Yunanlılarla başlıyor ve daha sonra Roma ve Kartacalılarla devam ediyor. Tarihte, İtalyan şehir devleti Ceneviz’in başkenti olan Cenova, ünlü kaşif Kristof Kolomb’un doğduğu  topraklar olarak biliniyor. 
Uçak şehrin üzerinde alçalmaya başlamasıyla birlikte, nefis bir tarihi doku insanı karşılıyor. Alandan çıktıktan sonra yeşil panjurlu evlerle bezeli caddelerinden geçerek,
Kristof Kolomb’un gemisine ulaşıyoruz. Cenova Limanında bulunan bu gemiz turistler açısından en çok ilgi gören yerlerden biri geminin sol tarafında 

Avrupanın en büyük akvaryumlarından biri olan bu akvaryum bulunuyor.
Cenova Limanı halen İtalya'nın en büyük, Akdenizin ise Marsilya Limanı'ndan sonra ikinci büyük limanı. Cenova Limanı'nı arkamıza alarak dar bir caddeden yukarı doğru yürümeye başlıyoruz. Cenova’nın tam kalbinde yer alan eski şehir yürüyüşle keşfetmeye müsait.
Cenova’daki ilk keşifimize Casa della Famiglia Colombo, ünlü kaşif Christopher Colombus’un evinden başlıyoruz.
 Kimi zaman küçük sokaklardan kimi zaman caddelerden geçerek rönesans ruhunu yansıtan gotik mimariye ait  kiliselere ve küçük saraylara ulaşıyoruz.
Piazza de Ferrari, kentin en işlek meydanlarından biri. 

Meydanın sol tarafında İngiltereden gelmiş interaktif sohbet etkinliğine 15 dakika katıldık başımıza taktığımız bu pembe kulaklarla oldukça eğlendik.Daha sonra buradan ayrılıp şehrin alışveriş caddelerini keşfe çıktık.

Cenova'da operaların sahnelendiği, bale ve büyük konserlerin yapıldığı bir opera binası (Carlo Felice Opera House), yedi tiyatro binası, iki yazlık sinema ve elli yedi tane sinema salonu yer alıyor. Halka açık olarak sergilenen etkinliklerden birine denk geldik ve izlemeye koyudluk modern dansla pandonimin birleşimi olan bu dansı keyifle izledikten sonra keşfimize devam ettik.
Cenova'nın dar sokakları Karaköy ve Galata civarının dar sokaklarını hatırlatıyor. Solda San Lorenzo Katedrali var. 13. yüzyılın başlarında inşa edilen San Lorenzo Katedrali'nin diş cephesi siyah-beyaz mermerlerle kaplı.
Unesco Dünya kültürel miras listesinde olan, çoğunluğuda Garibaldi caddesinde bulunan binalar seyre değer.
Cenova mutfağında en çok ceneviz usulü Pesto, Focaccia ve Farinata meşhur. Focaccia: sadesi pek sevmemekle birlikte peynirlisini  cok lezzetli buldum. 
Farinata ise nohut, un, tuz ve suyla hazirlanip bakir tepside pisirilen bir çeşit hamurişiydi.
İtalya’nın kuzeybatısında yer alan  zengin bir geçmişe ev sahipliği yapan bu şehir keşfe değer. Bir sonra ki yazıda görüşmek dileğiyle...