31 Mart 2015 Salı

Studio Masterpiece'de Picasso Şapkalı Kız

Resim sergilerini her gezdiğinizde resim çizmeye hevesleniyor ancak, çöp adamdan daha farklı bir çıktı elde edemiyorsanız. Hevesinizi almak için Masterpiece tam size göre. Yapmanız gereken sadece  İçeceğinizi almak ve Asmalımescit’in yolunu tutmak.
Geçtiğimiz haftalarda Studio Masterpiece’deydik. Replica Picasso denemesiyle çok eğlendik. Asmalımescitte ki Mono burgerin tam üstünde yer alan, küçük bir resim atölyesinde tuvallerimiz önümüzde, hocamız Mehmet Can Yaman eşliğinde önce sanattan konuştuk.
Seçtiğimiz eser Picasso’nın Şapkalı Kız tablosu olunca katalan ressam Picasso’yu andık. Picassonun dönemine kadar uzanıp dönemin ressamları ve akımları üzerinde sohbetimize devam ettik.
Boş tuvalle bir süre bakıştıktan sonra hocamızın verdiği bilgilerle fırçalarımızı önce acemice kullanmaya başladık..
Resmin ortaya çıkış aşamalarını fotoğraftan görebilirsiniz. Ve sonucu da!
Biz çok eğlendik ve çok farklı bir tecrübe oldu.
Adres: Asmalımescit Mah. Asmalımescit Cad. No: 7Kat: 2 Daire: 3 / Beyoğlu İSTANBULMail: info@studiomasterpiece.comTel: 0535 725 52 35

30 Mart 2015 Pazartesi

TOLEDO-MADRİD

Biz Madrid’e kadar gelmişken hemen 100km uzaklıkta bulunan ve şövalyelerin şehri olan Toledo’yu görmeden gelmeyelim dedik ve bir kaç saatimizi şehrin eski, Orta Çağ’dan kalma sokaklarında geçirdik.
Toledo şehri; İspanya'nın ortasında özerk bir bölgede. Madrid'e 70 km. uzaklıkta, trenle yaklaşık olarak yarım saat sürüyor. Madrid'den Atocha Renfe tren istasyonundan binebilirsiniz.
İsa’dan önce 590’da Yahudiler tarafından kurulmuş olan Toledo şehri, Romalılar, Ostorogotlar, Vizigotlar ve Arapların egemenliğinde uzun süre kalmış. 1085’de VI. Alfonso, şehri Araplar’dan geri alarak, İspanya’nın yeni başkenti yapmış. Sonraki dönemlerde Toledo’da üç toplum iç içe yaşamış; Hıristiyanlar, Museviler ve Müslümanlar ve her toplum kendi kültürüyle zenginleştirmiş bu  şehri..
Şehrin tarihi binaları içinde en dikkat çekeni Toledo Katedrali. İspanya'nın en büyük 3.katedrali olan bu yapıda çok sayıda şapel bulunuyor ve Velasquez, Rubens, Goya ve El Greco gibi ünlü ressamların tabloları da bu katedralin duvarlarını süslüyor.
İspanya'nın en ünlü ressamlarından biri olan El Greco uzun yıllar Toledo'da yaşamış. Girit’te doğan, bir süre İtalya’da yaşayan ve Yunanlı köklerinden dolayı “El Greco” yani ‘Yunanlı’ adını alan ressamın eserleri “El Greconun Evi’” isimli müzede sergileniyor. Sanatçının dünyaca ünlü yapıtı Orgaz Kontu’nun Cenaze Töreni tablosu ise Santo Tome Kilisesi’nde bulunuyor.
Toledo daracık sokaklara sahip ve şehre ilk baktığınızda kendini eski bir zamanda yaşıyor gibi hissediyorsunuz. Şehir görkemli yapılarıyla büyüleyici. Yürüyerek oldukça yorulacağınız bir şehir çünkü çok fazla yokuş bulunuyor. 

Oldukça ihtişamlı olan Santa Maria Katedrali, Santa Maria La Blanca Sinagogu ve San Juan de los Reyes Kilisesi’ni görmeden gelmeyin. Eğer vaktiniz olursa Toledo Kasrı’nın içini de gezmenizi tavsiye ediyoruz. Zodocover Meydanı’na çıkan ara sokakları gezebilir, bulduğunuz yüksek bir noktadan ise şehri seyredebilirsiniz.

21 Mart 2015 Cumartesi

Madrid Prado Müzesi

Madrid benim için Prado Müzesi demekti. Bu yüzden koca bir yazı konusu olmayı hakkettiğinden Prado yazısıyla karşınızdayım. Gezi yazısından çok sanatsal esintiler taşıyan bir yazı olacak sanırım bu yazım.
Prado müzesi
 1819 yılında kurulan Prado Müzesi, krallık koleksiyonlarının bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş. Müze; eski İspanyol Kraliyet koleksiyonuna dayalı dünyanın en güzel sanat koleksiyonlarını barındırıyor.
Özellikle Goya, El Greco, Velazquez gibi ünlü İspanyol ressamların yapıtlarının görülebileceği bu müzede Bernini  heykelleride yer alıyor.
Müze kolay gezilebilen bir müze.   Müzede fotoğraf çekmek yasak.  Bu yazımdaki fotoğrafların bir çoğunu internetten aldım. Broşürde müzenin ünlü resimlerini gösteriyor. Prado Müzesi 18.00 ve 20.00 arası ücretsiz
Las Meninas
Müzeye adımımızı attığımızda tüm haşmetiyle Valezquez'in  "Las Meninas" (Nedimeler) tablosu bizi karşılıyor. "Las Meninas" (Nedimeler) tablosu üç boyutun ilk defa tuvale taşındığı eser olarak bilinir. Bu tabloda en önemli figür prenses   Margarita'dır.  Velázquez solda kendini bütünüyle resmetmiş. Kral ve Kraliçe (4. Felipe ve eşi Kraliçe Marianna)  ise odanın arka bölümündeki aynada belli belirsiz görünmekte. Bu resim, sonraki dönemlerde Velazquez'in "ilk kübistlerden" olduğunun iddia edilmesine yol açmıştır. Bunun sebebi, tablonun ortasında ve arkada duran bir ayna.  Figürlerin yerleşimi tabloya derinlik vermiş olması



Velázquez'in Ardından
Yaşayan en ünlü ressamlardan Botero'da Velázquez'in yapıtlarıyla 1952'de karşılaşır ve ona da esin kaynağı olur. Velázquez Infanta Margarita adlı eserinde; prensesin küçük yaşına rağmen prensesi soylu, etkileyici, kararlı bir kişi olarak gösterirken, Botero kendi özgün tarzını kullanarak, prensesi şişman bir beden ve ufak bir yüz yaparak değiştirir. Botero bu değişimi, sanatı bir dönüştürme süreci olarak, kendi yapıtını da bu yaklaşımın bir parçası olarak tanımlayarak açıklar. Tabloya da "Velázquez'in Ardından" adını verir. 



Goya'nın 2 Mayıs 1808 tablosu.

"Dos de Mayo Ayaklanması" isimli tablosu 3 Mayıs 1808’deki infazlardan önceki günü anlatır. Eser; İspanyollar'ın, Napolyon'un isyanı bastırması için gönderdiği Memlûklular'ı öldürmesini anlatıyor. Mayısın İkisi ve Mayısın Üçü tabloları büyük bir serinin iki parçası olarak kabul ediliyor.


Judith at the Banguet of Holofernes
Sırada ki eserimiz Rembrandt'ın "Judith at the Banguet of Holofernes" tablosu Ressamın ünlü resimlerinden biri. Portredeki yüz ifadesindeki ustalık, ışık gölgenin ustaca kullanımı,  giysilerin zengin anlatıyla bütünleşiyor.

"Dünyevi Zevkler Bahçesi"
Hollandalı ressam Bosch'un  son dönemlerine rastlar. Bu eserinde dünyanın varoluşundan üç gün sonrasını anlatıyor. Üç ayrı bölümlü olan tabloda; sağ bölüm cehennem, sol bölüm cennet, ortada bahçenin eğlencelerini tasvir ediyor. İlginç ve derinlikli bir eser. Ressam dünyanın eğlenceli şeylerini, zevklerin kötü sonuçlarını gösteriyor sembolik resmetmiş
Leonardo da Vinci'nin stüdyosunda ve onun bir öğrencisi tarafından aynı anda yapılan Mona Lisa tablosunun kopyasını da bu müzede görebiliyorsunuz.



Goyanın "Satürn Çocuğunu Yerken (Saturn Devouring his Child)".
Goya'nın evinin iki katındaki duvar sıvasına, dekorasyon amacıyla yağlı boya ile çizdiği 14 tablodan oluşan ve "Kara Resimler" olarak adlandırılan duvar resmi serisine ait bir tablo. Tanrı Satürn'ün oğullarını kendi yerine geçmesinden korkarak, yiyerek öldürmesini anlatıyor.
Prado bu kadarcık eserle sınırlı değil bana kalırsa günlerce gezilmeli...Dediğim gibi bu yazı gezi yazısından öte sanatsal içerikli oldu. 
Sevgiler

12 Mart 2015 Perşembe

Barcelona

Bir şehri gezmenin en güzel yolu oranın yerlileriyle takılmak, mekan tavsiyelerini onlardan almaktır “turist” olmaktan kaçınarak gezdiğim ve hakkında bolca “yerli” tavsiyesi aldığım Barselona işte karşınızda…
Barselona seçenekleri bol olan, bir şehir yapılacaklar çok olunca plansız olmadan olmaz.
Barselona’yı kesinlikle Barri Gothic, El Raval ve çevresinden gezerek başlamalısınız. Şehrin sokaklarında yürümek en güzeli tabii ki! Eğer 3 günden  uzun kalacaksanız da size tavsiyem, biraz şehir dışına da adım atmanız! Barselona’ya 1 saat uzaklıkta Girona kasabasına, gitmenizi tavsiye ederim. Ayrıca Girona’ya yakın Cadaqués’de, Salvador Dali’nin bir dönem yaşadığı evi ve eserlerini görebilirsiniz.

Şehirde 3 günden fazla kalmayacak olanlara tavsiyemse: İlk gününüzü Gotik mimariyi tamamen gezeceğiniz Barri Gotic Eşsiz mimarisi ve görkemli kubbeleri olan kiliselerin yer aldığı bölge burası. Dar sokakların içinde meydanlardaki kafelerde günün yorgunluğunu atabiliyorsunuz.
Şehrin önemli bir merkezi olan Plaça de Catalunya ise Barri Gotic, Las Ramblas ve Porta D’Angel’i birbirine bağlayan, önemli alışveriş merkezlerini ve otobüs duraklarını barındıran bir meydan. Adeta taksim meydanını andıran bu meydan, havaalanında ‘Şehir Merkezi’ne inmek istiyorum dediğinizde sizi bırakacakları yer
Barri Gotic, Gotik mimarinin harika bir temsili, Şehrin bu kısmı, Barselona’nın ünlü caddesi La Rambla’nın batısında kalıyor
La Rambla Cadde boyunca çeşitli dükkanlar, kiosklar ve çiçekçiler görebiliyor, ressamlar, pandomim sanatçıları ve şovlara tanık olabiliyorsunuz. La Rambla üstünde acıkırsanız, istikamet belli, La Boqueria. Üstü kapalı bir pazar
La Boqueria.: Çikolatanın sanat eseri değeri taşıyan örneklerinin yanında, yıkanıp temizlenmiş taze meyve, her nevi sebze, arka taraflarda balık pazarı ve de aralarda küçük porsiyonlarda hazırlanmış atıştırmalıklarla dolu bir dünya harikası, bir sokak lezzetleri panayırı. İçeri şöyle bir girmeden, havasını solumadan dönmeyin derim .
La Rambla’nın bulunduğu alana ise Las Ramblas deniyor. Las ramlas Caddesinin sonunda , alışveriş yapmak isteyenler için kıyıda büyük bir alışveriş kompleksi yer alıyor:
Maremagnum Pazar günü kapalı olan tüm alışveriş merkezlerine inat burası açık ayrıca Chistof Kolomb heykelinin bulunduğu bu yerde 2,5 Euro karşılığı bu heykelin tepesine çıkarak Eşsiz Barcelona manzarasını da seyredebilirsiniz.
Katalan kültürü için çok önemli bir isim Gaudi. Modernizm’inin en önemli mimarı sayılmış. İlk durak, en büyük eseri, Sagrada Familia: Gaudi’nin ölmeden önceki son eseri. 1852’de yapımına başlanmış “Kutsal Aile Kilisesi”nin, o zamandan beri “yapım aşamasında”. Kilisenin görkemli sütunları ve her taraftan farklı görünen yarı Gotik yarı modern yapısıyla insanı metrodan iner inmez büyüsü altına alıyor. Hangi dine, inanca mensup olursanız olun, hatta isterseniz Tanrı fikrine tamamen karşı olun, Sagrada Familia’nın içinde mihraba doğru yürüyünce sizden büyük bir varlığa doğru yürüdüğünüzü hissedeceksiniz. Sagrada Familia kendi gözlerinizle görmenizi gerektirecek kadar önemli
Park Guell Gaudi’nin çılgın zihninin bir diğer eseri, eğlenceli bir şehir parkı, şehrin belki de en çok fotoğraf çekilen noktası. Parkın basamaklı yapısı ve de yüksek konumu şehre tepeden bakma fırsatı da veriyor. Şekerden yapılmışçasına renkli ve sevimli ana giriş kapısı ve de ana terastaki dünyanın belki de en çok fotoğraflanan kertenkele heykeli, şehrin en kıymetli simgelerinden zaten.
Casa Batlló , La Pedrera. Gaudi, eserlerinde ‘doğa ve insan’ bütünlüğünden esinlenmiş. Camların çerçeveleri insanların uyluk kemiklerine, birleşme noktaları ise eklemlere benziyor. Renkler en çok su, toprak ve ağacın renklerinde.
Plaça d’Espanya: Şehrin diğer ucunda ama metroyla rahatça gidilebilen bu bölgede görkemli Museu Nacional d’Art de Catalunya’a (National Museum of Art) sahiplik eden Palau Nacional (National Palace) bulunmakta.
Buraya gitmek için en uygun gün: Cuma. Eğer cuma günü bu şehirde iseniz, akşam güneşin batışına yakın bir saatte burayı gezmeye gelin, fotoğraf çekin, fıskiye şovunu izleyin ve gece ışıklandırması da harika olan bu binayı gece de görmüş olun!

Barselona’da yerli halka dikkat edecek olursanız şunu göreceksiniz. Katalan insanları çok geç yemek yiyor. Erken kalkmayı sevmiyorlar, akşam yemeğini şölene dönüştürüyorlar. Tembel bir millet, siesta seviyor, öğle yemeği onlarda beş çayına dönüyor. Çoğu restoran sekiz veya dokuzdan önce mutfağını bile açmıyor. Yemek yemeye 10-11 gibi başlıyorlar ve bu, saat 1’lere kadar sürüyor
 
1. Tapas: Tapas dedikleri, küçük (atıştırmalık) tabak demek. İçerikleri çoğunlukla deniz ürünlerinden oluşan, ahtapottan kızartılmış sarımsak soslu patateslere kadar farklılık gösteriyor.
2. Paella: Deniz ürünleri pilavı diye tabir edilen Paella, Katalan mutfağının olmazsa olmazı. Bu yemeği şehrin her yerinde görebilir, alabilirsiniz. Yemeden gelirseniz dövülebilirsinizde…
 3.Sangria: Barselona deyince akla gelen tek içki Sangria, taze turunçgiller içinde bekletilerek, biraz şeker ve bol miktarda buz ile soğuk servis edilen kırmızı şaraba deniyor.
4.  Crema Catalana: Bu tatlı, Mısır nişastası, şekerin karamelize edilmesi ile yapılan bir süt tatlısı. Kıvamı muhallebiye, tadı ise krem karamele benziyor.
Benden Barselona notları bu kadar! bu şehre gerçekten doyulmuyor!

11 Mart 2015 Çarşamba

The Theory of Everything

Merhaba,
27 Şubat’ta Türkiye’de beyazperdede seyirciyle buluşan, Her şeyin teorisi “ The Theory of Everything” dün akşam 10.03.2015 iş arkadaşlarımla Taksim Demirören’deki Pink sinemalarında izledik. Filme The Theory of Everything geçmeden önce Pink sinemalarının konforsuzluğuna biraz bahsetmek istiyorum. Benim bu sinemalarda ilk film deneyimimdi aşırı konforlu koltuklar, bana aşırı konforsuz geldi.  Cinemaximum sinemalarıyla olan fiyat farkını göz önünde bulundurursanız bu konforlu, konforsuzluk görmezden gelinebilir.

Stephan Hawkins’in biyografik filmi bu sene izlediğim en iyi filmlerden bir tanesi The Theory of Everything. İzlemeden önce önyargılıydım genellikle dram ve biyografi filmlerinden uzak dururum ancak The Theory of Everything benim tüm önyargılarımı çürüttü. Senaryosu başarılı, genellikle biyografik filmler risklidir. The Theory of Everything Senaryosu, Stephan Hawkins’in; gerek aile yaşamı, duygusal dünyası, gerek hastalığı, gerekse bilim adamlığına o kadar dengeli o kadar kritik değinilmiş ki her şey tam kararında kalmış.
Dram türünde olan The Theory of Everything sınıfından sıyrılıyordu çünkü her şey gerçekti. Sanki Hawking gençliğine dönmüş ve bir kamera ile bize geçmişi çekip getirmiş gibiydi. Hawking rolünü oynayan daha doğrusu yaşayan Eddie Redmayne bana göre bu yıl Oscar'ın en güçlü adayı. Eddie Redmayne,  Hawking rolünde devleşmiş.
The Theory of Everything şu sıralar vizyondaki filmler arasında en izlenesi olan bir film şimdiden iyi seyirler.





2 Mart 2015 Pazartesi

Gökkuşağı Bale Gösterisi

Geçtiğimiz hafta Blogger arkadaşım Alper Metin, nam-ı diyar Çelebi Alper’le birlikte Kadıköy Süreyya operasındaki Gökkuşağı bale etkinliğine katıldık. Etkinlik öncesi mini bir araştırma yapınca 3 perde olduğunu öğrendik ve 3 perde biraz gözümüzü korkuttu.

Cumartesi günü Kadıköy Süreyya Operasında yerlerimizi aldık seyre koyulduk. İlk perde bir havaalanında geçiyor.  Birbirinden farklı insanların bir yerlere yetişmekle meşgul olduğunu havaalanı, sürekli seyahat halinde olan karegrofiste esin kaynağı olmuş. Eser gezgin olan Alper ve benim bu noktada ilgisini cezbetmeyi başardı. Diğer sahne ise havaalanı insanlarının dış dünyadan gizlediği aşk, yalnızlık, tutku, umut, şefkat, öfke gibi içsel duyguları gözler önüne seriyor.
Diğer sahne Yanlızlık, aşk Tutku olarak geçiyor.
Son perde ise benim en sevdiğim perde oldu, baletlerin estetik ve uyumunu izlemekten konu ile pek ilgilenmedim.
Koreografisi , Robert North’a ait. 3 Perde tahmin ettiğimizden çok daha hızlı bir şekilde bitti gösteri aralarla birlikte1 saat 45 dakika sürdü.
İçimizden bir daha bir daha desek de  seyircilerle birlikte bizde oradan ayrıldık.
Sonrasında Alper’in arkadaşı daveti üzerine son zamanlarda popüler olan evden kaçış oyunlarından yenisi Gizemli Ev hakkında bilgilendik. Evden kaçış oyunlarına henüz hiç katılmadım. Merak etmediğimden değil de fırsat bulamadım.  Gizemli Ev merak edenleri için yeni bir alternatif. Kadıköy Süreyya Operasının tam karşısında yer alan sokakta sol tarafta.
İyi haftalar.