J. P. Sartre'nin sevgilisi Simone De Beauvoir Yapı Kredi Yayınlarından çıkan
incecik kolay akan bir anlatı . Varoluşçuluk akımım temsilcilerinden biri olan Beauvoir Moskova'da Yanlış Anlama eserinde gözlem ve varoluşçuluk üzerine yaptığı tespitlerle etkileyici bir eser çıkartmış. 29 Kasım 2015 Pazar
Moskova'da Yanlış Anlama
17 Kasım 2015 Salı
Nietzsche Ağladığında Irvın Yalom
90'lı yıllara damgasını vurmuş bir kitap vardır ki , döneminde yayına çıktığında psikoloji felsefeye ilgi duysun duymasın okuyan herkesi derinden sarsmıştır. Yıllar geçse de üzerinden etkisini dalga dalga sürdüren bu eser, kült eserler kategorisinde çoktan yerini almıştır.
Kütüphanenin tozlu raflarını karıştırırken 1998 yılında 4.Baskısı yapılmış Irvın Yalom'un bu meşhur eserini gördüm aslında çok aşinaydı kapağı, çünkü daha önce kaç kez karşılaşmıştım kendisiyle... 20 yıla yakın Kütüphanede yer alan bu eseri elime aldım ve tozlu sayfalarını silkeleyip okumaya başladım. O günden sonra bitmesin diye gıdım gıdım okudum. Her okuma sonrası içime işlesin diye, içime döndüm ve sordum; “Ne kadar özgürüm?” “Özgürlüğümü satın aldığımı sanırken aslında köleliğimizi satın alıyorum?” “Mutluluğu koşula bağlayan bu öğretiler yoksa bana mutsuzluğu mu öğretti” Kitap iki ana karakterin karşılıklı sohbetleri üzerinden ilerliyor. Dr.Breuer,tüm Avrupa'nın tanıdığı önemli bir doktor ve şöhretinin doruğundadır. Nietzche ise evliliği bir tutsaklık olarak gören toplumun dayattığı her şeyi ret ederek yaşadığında özgür olacağına inan sıradan insan olmayı arzulayan bir sıra dışı hasta...
Nietzsche Ağladığında alıntılar...
Kişi en sonunda, arzu ettiği şeyi değil, arzusunu sever.
Nietzsche Ağladığında alıntılar...
Kişi en sonunda, arzu ettiği şeyi değil, arzusunu sever.
Evlilik ve ona eşlik eden mülkiyet ve kıskançlık, ruhu tutsak eder.
Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır.
Anne Frank'ın Hatıra Defteri
Geçtiğimiz günlerde uzun zamandır merak edip bir türlü okuyamadığım Anne Frank günlüklerini okudum.Anne Frank’ın savaşın tüm umutsuzluğu içinde, sığındığı tavan arasında yazdığı günlüğü, bir çocuğun savaşın içinde kendine yarattığı bir Dünyanın sade ve hüzünlü anılarından oluşuyor.
Bir savaş ailesi olan Franklar, “1929 Büyük Buhran”dan 5 sene sonra Hollanda’ya yerleşir. Yahudilerin kendi işlerini kurup işletmelerinin yasak olduğu Hitler döneminde , baba Otto Frank işlerinin başına yakın bir dostunu geçirir. Temmuz 1942'de işaretlenen Anne Frank ve ailesi daha sonradan dahil olan Van Daan ailesi be dişhekimi Dussel ile birlikte Amsterdam’da bir ofisin gizli bölmesinde 2 yıl boyunca saklanarak yaşarlar. Anne günlük hayatını yaşadıklarını çocuk saflığında umut dolu kaleme alır. Kitap ile ilgili okumak isteyenlere saygısızlık yapmamak adına çok birşey söylemek istemiyorum. Ancak Kitabın son sayfasını kapattığınızda, okuduğunuz tüm hikayeleri ve o dönemde yaşanan çirkinlikleri düşündüğünüzde, bir çocuğun genç kızlığa adım atarken savaşı yorumlaşı masumluğu ve dünyaya hasret kalan gerçeği sizi uzunca bir süre etkisi altına alıyor.
P.S.Günümüzde Anne ve ailesinin sığındığı o ev müze olarak hizmet veriyor kısacıkta olsa o daracık odada o yıllarda yaşamanın ne olduğunu yaşamanın sizide etkileyeceğinden eminim. Ayrıca, Amsterdam’daki Madam Taussod Müzesinde de Anne Frank’ın anısına bir balmumu heykeli bulunuyor.
Bu kitap sonrası mini bir görüş: Hiçbir Çocuk masal hikayelerinden başka hiç bir kitaba, yakışmıyor. Anne Frank ile ilgili detaylı bilgi için tıktık
P.S.Günümüzde Anne ve ailesinin sığındığı o ev müze olarak hizmet veriyor kısacıkta olsa o daracık odada o yıllarda yaşamanın ne olduğunu yaşamanın sizide etkileyeceğinden eminim. Ayrıca, Amsterdam’daki Madam Taussod Müzesinde de Anne Frank’ın anısına bir balmumu heykeli bulunuyor.
Bu kitap sonrası mini bir görüş: Hiçbir Çocuk masal hikayelerinden başka hiç bir kitaba, yakışmıyor.
Louvre Müzesi
Louvre Müzesi, ister sanatsever olun ister olmayın Paris geldiyseniz
boyunca mutlaka ziyaret etmeniz gereken noktalardan birisi...
Louvre Müzesi 35.000 yakın esere ev sahipliği yapıyor ancak tek özelliği dünyanın en önemli tarihi sanat
koleksiyonuna ev sahipliği yapması değil, Louvre binası aynı zamanda Paris’in de
en büyük saraylarından da biri olma özelliğine sahip. Louvre tarihi Ortaçağ’a kadar uzansana müzeye
dönüştürülmesi Fransız ihtilalinden sonrasına dayanıyor.
Louvre
Müzesi’nin danışma masasından, planları
aldıktan sonra bu müzenin kanatlarını gezmeye başladık. Louvre Müzesi’nde 3 adet kanat bulunuyor. Bunlar: Richelieu Sully Kanadı ve Denon Kanadı bir günde gezmek
imkansız olsada denemeye çalıştık ve Richelieu’dan başladık ve gezimizin
sonunu MonaLisa ile tamamladık. Louvre eşsiz bir koleksiyona sahip, koleksiyonda Fransız tabloları ve
heykelleri, Antik Mısır ve Antik Yunan, Doğu ve İslam Sanatı, İtalyan tablo ve heykelleri
, Flemenk tabloları, Objects d’art ve İslam
sanatı yer alıyor.
Louvre Müzesi’nin
Koleksiyonu
Müze içerisinde fotoğraf çekimi yasak değildi bu yüzden
flaşsız bol bol fotoğraf çektik. Müzede sadece selfie çubuğu yasaktı .Müzedeki
eserleri ayırt etmek mümkün değil ama özellikle önemsediğim tablolardan kısaca
bahsetmek istiyorum.
Mona Lisa Tablosunun bulunduğu salon müzenin en kalabalık
noktası eserin başında korumalar var ve esere bakmak için yanlızca 1 dakikanız
var. Leonardo Da Vinci’nin bu ustalık eseri 1503-1506 yılları arasında 3 sene içinde tamamlanmış.
kurşungeçirmez bir camın ardında sergilenen tablonun ardından Vermeer’in Dantelci kız Tablosunun yanına doğru
gidiyoruz.
Bu eser 17 YY da yapılmış beni etkileyen tablolardan biriydi.
Rembranth çağdaşlarının eserleri beni özellikle büyülemiştir.Louvre müzesinde
sınırlı eserle kalsamda , Amsterdam Rijk
Müzersinde bunlara doyma fırsatını elde ettim.
Louvre meşhur Cam Piramiti 1989
yılında yılından beri müzenin ana giriş kısmını oluşturuyor. I.M. Pei
tarafından tasarlanan bu piramit paslanmaz çelikten ve 21 metre yükseklikte.
Louvre müzesini gezmek için bir hafta bile yetersiz sabah 9 dan
akşam 6 ya kadar müzede mesai yaptık. Bir sonraki yazı Notredam Katedrali ve
Paris Latin mahallesi…
Paris'i Yürüyerek Gezmek
Paris’i gezmek için merhaba dediğimiz bugün de gezi
planımızı Paris’in Kuzeyinde başlamak üzere planladık. Metro haritamızı açtık
gitmek istediğimiz noktaları işaretledik. Paris gezimiz boyunca hava hep kapalıydı. O gün de hava havalıydı çantama attım yağmurluğu ve Sibel'le yola koyulduk.
Metro durağı olarak Anvers indik ve Sacre Coeur yazısını gördükten sonra
kalabalığın peşine takıldık. İnsanların inip çıktığı çok da yüksek olmayan bir
yokuş sokaktan içeriye girdiğimizde etrafımız sağlı sollu "I Love
Paris" yazan hediyelik eşya
dükkanlarıyla doluydu.
Dükkânları geçince yokuş sonunda beyaz dev bazilika Sacre Coeur karşıladı. Hemen altında merdivenlerde, çimenlerde yayılmış onlarca kişi çıktı karşımız biz buraya yürüyerek ulaşmayı tercih ettik ancak buraya beyaz-kırmızı, sarı-beyaz Montmartre treni veya füniküleri ile de ulaşabilir.
Sacre Coeur içini mutlaka gezin eşsiz fotoğraf kareleri yakalayacağınızdan eminim. Bazilikanın solundan düz yürüdüğünüzde ise sağda restoran kapısı önünde çello çalan bir sokak müzisyeni, solda ise yeşillikler içinde kaybolan dik bir merdivenler.
Dükkânları geçince yokuş sonunda beyaz dev bazilika Sacre Coeur karşıladı. Hemen altında merdivenlerde, çimenlerde yayılmış onlarca kişi çıktı karşımız biz buraya yürüyerek ulaşmayı tercih ettik ancak buraya beyaz-kırmızı, sarı-beyaz Montmartre treni veya füniküleri ile de ulaşabilir.
Sacre Coeur içini mutlaka gezin eşsiz fotoğraf kareleri yakalayacağınızdan eminim. Bazilikanın solundan düz yürüdüğünüzde ise sağda restoran kapısı önünde çello çalan bir sokak müzisyeni, solda ise yeşillikler içinde kaybolan dik bir merdivenler.
Biz öğle yemeğimizi burada
mis kokan pastaneden krep ile geçiştirdik ardından kahvemizi aldık Ve
starbucks karşısındaki sokak müzisyenini dinledik.
Dönüş yoluna geçtiğimizde ağaçlı yoldan kahvelerimizle keyifle aşağıya indik ve parkta küçük bir mola verdik.
Ressamlar tepesinden sonra yürümeye başladığımızda Paris’i tüm gün yürüyerek gezebileceğimizi tahmin etmemiştik.
Harita ile ara sokaklardan Zafer Takına doğru yürümüştük. Napolyon Bonapart, Austerlitz Savaşı’ndan sonra 1806 yılında Zafer Takı’nın yapılmasını emretmiş. Zafer Takı 30 yılda tamamlanmış. Zafer Takı gördüğümüzde anladık ki Şanzelize Caddesine gelmişiz.
Champs Élysé Zafer Takı’dan başlıyor ve Concorde Meydanı’na kadar 1.9 km boyunca devam ediyor. Biz bu mesafeyi yürüyerek mağazalardan alışveriş yaparak tamamladıktan sonra Eiffel’e doğru yürümeye başladık.
Eiffel’e nasıl gideriz diye birkaç Fransız’a sorduğumuzda bize çıldırmış olmalısınız tepkisini verdiler ancak biz yine de yürüdük.
Kanallardan Eiffel’i gördüğümüzde yorgunluktan mutluyduk. O kadar yorulmuştuk ki Eiffel’in yarısına kadar çıkabildik.
Dönüş yoluna geçtiğimizde ağaçlı yoldan kahvelerimizle keyifle aşağıya indik ve parkta küçük bir mola verdik.
Ressamlar tepesinden sonra yürümeye başladığımızda Paris’i tüm gün yürüyerek gezebileceğimizi tahmin etmemiştik.
Harita ile ara sokaklardan Zafer Takına doğru yürümüştük. Napolyon Bonapart, Austerlitz Savaşı’ndan sonra 1806 yılında Zafer Takı’nın yapılmasını emretmiş. Zafer Takı 30 yılda tamamlanmış. Zafer Takı gördüğümüzde anladık ki Şanzelize Caddesine gelmişiz.
Champs Élysé Zafer Takı’dan başlıyor ve Concorde Meydanı’na kadar 1.9 km boyunca devam ediyor. Biz bu mesafeyi yürüyerek mağazalardan alışveriş yaparak tamamladıktan sonra Eiffel’e doğru yürümeye başladık.
Eiffel’e nasıl gideriz diye birkaç Fransız’a sorduğumuzda bize çıldırmış olmalısınız tepkisini verdiler ancak biz yine de yürüdük.
Kanallardan Eiffel’i gördüğümüzde yorgunluktan mutluyduk. O kadar yorulmuştuk ki Eiffel’in yarısına kadar çıkabildik.
Gelelim Eyfel Kulesi‘ne(Fransızca : Tour Eiffel). Fransa’nın
simgesi Eyfel Kulesi 1887-1889 yılları arasında Gustave Eiffel’in firması
tarafından, Fransız Devrimi’nin 100. yıl kutlamaları için düzenlenen Paris
fuarının giriş kapısı olarak inşa edilmiş. Üst bölümündeki antenle birlikte 324
metre uzunluğunda, 124 metre enindeymiş. 1889 yılındaki açılış tarihinden
önceki 5 ayda 1,9 milyon kişi ziyaret edince, yıl sonuna kadar toplam masrafın
3/4’ü çıkartmış. 3.000 işçiyle 26 ay süren bir çalışmayla tamamlanmış.
Parisliler Eyfel Kulesi’ni Demir Bayan olarak adlandıyorlar. İlk başlarda
Gustave Eiffel, kulenin sadece 20 yıl kalması için müsaade almış. Ancak
iletişim için çok uygun yüksekliği olduğundan kalmasına izin verilmiş.
Akşam saatlerine denk geldiğimiz içinde Eiffel’in ışıklandırmasınada tanık olduk. Yorucu bir günün sonunda son metroya yetişip otelimize döndük. Ertesi günü NotreDam ve Latin Mahallesi gezisi olacak…
Akşam saatlerine denk geldiğimiz içinde Eiffel’in ışıklandırmasınada tanık olduk. Yorucu bir günün sonunda son metroya yetişip otelimize döndük. Ertesi günü NotreDam ve Latin Mahallesi gezisi olacak…
Notre Dame Katedral'inden Paris Camisi'ne ve Quartier Latin
Bir sonraki gün Paris’te yapmak istediklerimizden ilk Notre
Dame katedralini ziyaret etmekti. Bunun için sabah erkenden yola çıkmıştık. Ilk olarak metro haritasını açtık keşişim noktalarından ineceğimiz durağı tespit ettik, line olarak 4 nolu metro hattını kullanmamız gerektiğini anladıktan sonra Cite
durağında inerek Fransız gotik mimarisinin en güzide örneği olarak bilinen
Notre Dame Katedraline ulaştık.
Notre Dame Katedrali ilk gotik katedrallerden biri.
Heykellerin ve işlemeli camların ortaçağ Roma mimari üslubundan sonra pek
görülmemiş bir dünyevilik içeriyor bu özelliğinden dolayı bu katedral natüralizm akımının temsili.
Katedral Roma Katolik katedrali olarakta kullanılıyor ve Paris
başpiskoposluğuna ev sahipliği yapıyor.
19. yüzyıl başlarında Paris şehir planlamacıları katedralin
bakımsızlığından ötürü katedrali yıktırmak istemişler.
Fransız yazar Victor Hugo, halkın ilgisini çekmek için Notre Dame’ın Kamburu adlı romanını yazmış ve katedralin kurtarılması için kampanya başlatılmasını sağlamış ve kampanya hala devam ediyor.
Fransız yazar Victor Hugo, halkın ilgisini çekmek için Notre Dame’ın Kamburu adlı romanını yazmış ve katedralin kurtarılması için kampanya başlatılmasını sağlamış ve kampanya hala devam ediyor.
Katedrali gezip Kuleye çıktıktan sonra yönümüzü Paris’in
büyük Camisine çeviriyoruz. Quartier Latin mahallesinde bulunan camiyi
gezdiğimizde Latin mahallesini de gezmiş olacağız.
Grande Mosquée de Paris
Fransa’da inşa edilmiş ilk cami olmasının yansıra Avrupa’nın en büyük
camisidir. 1926 Yılında yapımı tamamlanan Cami’ye Mustafa Kemal, “Bizim de
çorbada tuzumuz bulunsun” diyerek yapımından 1938 yılına kadar her yıl onar bin
frank para göndermiştir.
Caminin içi ve dışı eşsiz bir işleme ve mermer sanatıyla bezenmiş. Camii'den ayrıldıktan sonra Latin Mahallesinde bulunan caminin etrafını gezmeye başlıyoruz.
Jean Paul Sartre ve Simone de Beauvoir ile varoluşçuluk
hareketini başladığı Quartier Latin Mahallesi benim Paris’te en çok keyif
aldığım noktalardan bir tanesidir.
Önce pazarı gezip yiyeceklerimizi aldık daha sonra mis gibi kokan kruvasanla kahvelerimizi alıp bütün gün burada keyifli sohbetlerimizi yaptık daha sonraki günlerde de Bu mahalle bizim ilk durağımızdı.
Önce pazarı gezip yiyeceklerimizi aldık daha sonra mis gibi kokan kruvasanla kahvelerimizi alıp bütün gün burada keyifli sohbetlerimizi yaptık daha sonraki günlerde de Bu mahalle bizim ilk durağımızdı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)