22 Mart 2016 Salı

Eckhart Tolle’nin The Power of Now (Şimdinin Gücü)


Bazı kitaplar başucu kitabıdır. Eckhart Tolle’nin The Power of Now(Şimdinin Gücü) kitabı da benim için başucu kitaplarından biridir.
Kitaba göre zihin daima kategorize etmek ve kıyaslamak ister dışsaldır ve bizi yanıltır. Gerçeği başka bir yerde aramanız gerekmez. Sadece size zaten sahip olduğunuz şeye nasıl daha derin bir biçimde girin ve şimdi de kalın böylece andan keyif alın diyor. Yine kitap zihin yanıltır, Düşünmeyi durduramamak korkunç bir derttir, ama biz bunu fark etmeyiz, zihinsel gürültü sizin o içsel sessizlik ve sükûnet zemini bulmanızı engeller. O ayrıca bir korku ve ıstırap gölgesi oluşturan sahte, zihin-ürünü bir benlik yaratır. Düşünmek bir hastalık haline gelmiştir. Hastalık bir şeylerin dengesi bozulunca ortaya çıkar. Not: Zihin, eğer doğru biçimde kullanılırsa, muhteşem bir alettir. Ama yanlış biçimde kullanılırsa, çok yıkıcı bir hale gelir.
Özgürlüğün başlangıcı sizin o hükmeden varlık -yani, düşünen- olmadığınızı idrak etmektir. Bunu bilmek sizin o varlığı gözlemlemenizi mümkün kılar. Siz düşüneni izlemeye başladığınız anda, daha yüksek bir bilinç düzeyi harekete geçer. O zaman siz düşüncenin ötesinde engin bir zeka aleminin bulunduğunu, o düşüncenin o zekanın sadece minicik bir veçhesi olduğunu fark etmeye başlarsınız. Ayrıca, gerçekten önemli olan her şeyin -güzellik, sevgi, yaratıcılık, sevinç ve iç huzurunun- zihnin ötesinden kaynaklandığını da fark edersiniz. Böylece uyanmaya başlarsınız.
Zihin işler ters gittiğinde  yani olumsuz sonuçları şimdi ve içinizde ki  durumla ilgili olsa bile, zihin bu durumu geçmiş deneyimlere göre yorumlayacaktır. Çünkü bu ses sizin -hem tüm geçmişinizin hem de miras aldığınız ortak kültürel düşünce biçiminin bir sonucu olan- koşullanmış zihninize  aittir. Böylece, siz mevcut durumu geçmişin gözleriyle görür, yargılar ve onunla ilgili tümüyle çarpıtılmış bir görüş elde edersiniz. Bu sesin bir insanın en kötü düşmanı olması yaygın görülen bir durumdur. Birçok insan kafasında -sürekli kendisine saldırıp onu cezalandıran ve yaşam enerjisini tüketen- bir işkenceciyle yaşar. Bu hem tarifsiz bir ıstırap ve mutsuzluğun, hem de hastalıkların nedenidir.
 “Düşüneni izlemek” yerine, siz ayrıca dikkatinizi Şimdi‟ye yönelterek de düşünce akışında bir kesinti, bir boşluk yaratabilirsiniz. Sadece içinde bulunduğunuz anın yoğun bir biçimde bilincinde olun. Bu derin bir doyum veren bir şeydir. Bu yolla, bilincinizi zihinsel faaliyetten uzaklaştırıp, son derece uyanık ve farkında olduğunuz, ama düşünmediğiniz, bir düşünce-sizlik boşluğu yaratırsınız. Bu meditasyonun özüdür. Günlük yaşamınızda bunu, normalde bir vasıta olan rutin bir faaliyete tüm dikkatinizi vererek, böylece onu kendi başına bir amaç haline getirerek uygulayabilirsiniz.
Ego terimi farklı insanlara farklı şeyler ifade eder, ama ben burada onu zihinle bilinçsizce özdeşleşme sonucunda yaratılan sahte bir benlik anlamında kullanıyorum.Ego için şimdiki an mevcut değildir. O sadece geçmişi ve geleceği önemli görür. Gerçeğin bu tam tersine çevrilişi egosal zihnin bu kadar bozuk-işlevli oluşunun nedenini oluşturur. O daima geçmişi canlı tutmakla ilgilenir, çünkü geçmişiniz olmadan siz kimsinizdir? O varlığının sürmesini sağlamak ve orada bir tür rahatlık, kurtuluş ya da doyum aramak için kendisini sürekli geleceğe projekte eder. O der ki: “Bir gün bu ya da şu gerçekleştiğinde ben iyi, mutlu, huzurlu olacağım.” Ego şimdi ile, yaşanan an ile ilgileniyormuş göründüğünde bile, onun gördüğü şey şimdi değildir:  O yaşanan an„ı geçmişin gözleriyle gördüğünden, onu tümüyle yanlış algılar. Ya da, yaşanan an‟ı -hedefe götüren- bir vasıtaya indirger ki bu daima zihnin-projekte-ettiği gelecekte yatan bir hedeftir. Zihninizi gözlemleyin, bunun böyle işlediğini göreceksiniz. Şimdiki an özgürlüğün anahtarını barındırır. Ama, siz zihniniz olduğunuz sürece şimdiki an‟ı bulamazsınız.
Bir duygu genelde büyütülmüş ve güçlendirilmiş bir düşünce kalıbını temsil eder . Duygu sizi teslim almak, size hakim olmak ister ve -eğer siz orada yeterince mevcut değilseniz bunu çoğu kez başarır. Eğer siz orada mevcut olmadığınız için -ki bu normal bir şeydir- duyguyla bilinçsizce  özdeşleşirseniz, duygu geçici olarak “siz” haline gelir. Çoğunlukla, sizin düşünüşünüz ile duygu arasında bir kısır döngü oluşur: onlar birbirini besler.
Ayırt edilmemiş doğasından ötürü, bu duyguyu tam olarak tarif edecek bir isim bulmak zordur. “Korku” bu duyguya yakındır, ama sürekli bir tehdit duygusunun ötesinde, o ayrıca derin bir terk edilmişlik ve eksiklik  duygusu da içerir. En iyisi, o temel duygu kadar ayırt edilmemiş bir terim kullanıp, ona basitçe “acı” demek  olabilir. Siz benlik duygunuzu zihinle özdeşleşmekten, yani, ego‟dan almaktan vazgeçene dek bu acıdan kurtulamazsınız. Siz bu özdeşleşmeyi bıraktığınızda zihin iktidardan düşer ve Var‟lık kendisini sizin gerçek doğanız olarak açığa vurur.
Duygu (emotion) aslında “karışıklık, rahatsızlık” anlamına gelir. Bu sözcük Latince bir sözcük olan ve “karıştırmak, rahatsız etmek” anlamına gelen emovere‟den gelir.
Haz daima sizin dışınızdaki bir şeyden alınır, oysa sevinç içinizden yükselir. Bugün size haz veren bir şey yarın acı verebilir, ya da o gider ve yokluğu size acı verir. Ve çoğunlukla sevgi olarak görülen şey bir süre haz ve heyecan verici olabilir, ama o bağımlılık yaratıcı bir tutunma, bir anda zıddına dönüşebilecek bir aşırı muhtaçlık halidir. Böylece birçok “sevgi” ilişkisi, başlangıçtaki esrime hali geçtikten sonra, “sevgi” ile nefret, çekim ile saldırı arasında gider gelir.
Siz zihninizle özdeşleştiğiniz sürece, acı kaçınılmazdır.
Ben burada, aslında, fiziksel acının ve hastalığın da ana nedeni olan duygusal acıdan söz ediyorum. İçerleme, nefret, kendine-acıma, suçluluk duygusu, öfke, depresyon, kıskançlık ve en hafif sinirlenme bile bir acı biçimidir. Ve her haz ya da duygusal yükseklik, içinde -ayrılmaz zıddı olan ve zamanla tezahür edecek olan acının tohumunu taşır. Acının iki düzeyi vardır: şimdi yarattığınız acı ve geçmişten gelen ve hala zihninizde ve bedeninizde yaşayan acı.
Şimdi’de Daha Fazla Acı Yaratmayın
İnsanın çektiği acının büyük bölümü gereksizdir Zihin yaşamınızı yönettiği sürece kendi yarattığınız bir şeydir.
Şimdi yarattığınız acı daima, olanı kabullenmemekten, olana bilinçsiz bir biçimde direnmekten kaynaklanır.
Şimdi olan, daima şimdi olan yaşamın kendisine karşı çıkmaktan daha anlamsız bir şey olabilir mi? Olana teslim olun. Yaşama “evet” deyin ve yaşamın nasıl birden -size karşı  çalışmak yerine- sizin için çalışmaya başladığını görün.
Geçmiş Acı: Acı-Bedenini Ortadan Kaldırmak
Acı-bedeni, var olan diğer her varlık gibi, varlığını sürdürmek ister ve o ancak sizin onunla bilinçsizce özdeşleşmenizi sağlayabilirse varlığını sürdürebilir.
Bir kez acı-bedeni sizi ele geçirdiğinde, siz daha fazla acı istersiniz. Siz bir kurban ya da kurban-eden haline gelirsiniz. Siz acı vermek, ya da acı çekmek istersiniz veya her ikisini birden istersiniz. İkisi arasında aslında çok fark yoktur. Elbette, siz bunun farkında değilsinizdir ve acı istemediğinizi hararetle iddia edeceksinizdir.
Ama yakından baktığınızda, düşünce ve davranış biçiminizin acıyı -kendiniz ve başkaları için- sürdürecek şekilde tasarlandığını göreceksiniz. Ego‟nun karanlık bir gölgesi olan acı-bedeni aslında bilincinizin ışığından korkar. O keşfedilmekten korkar.
Bir kez siz zihninizle özdeşleşmeyi bıraktığınızda, haklı ya da haksız olmanız benlik duygunuz için hiçbir fark yaratmaz, böylece haklı çıkmak için duyduğunuz o çok zorlayıcı ve derin bir biçimde bilinçsiz gereksinim -ki o bir şiddet biçimidir- artık var olmayacaktır.


Zaman hiç de değerli bir şey değildir, çünkü o bir illüzyondur. Sizin değerli olarak algıladığınız şey zaman değil, zamanın dışındaki tek noktadır: Şimdi. O gerçekten değerlidir. Siz zaman -geçmiş ve gelecek- üzerinde ne kadar çok odaklanırsanız, Şimdi‟yi, var olan en değerli şeyi de o kadar çok kaçırırsınız.
Yaşam şimdidir. Yaşamınızın şimdi olmadığı bir zaman asla olmamıştır ve olmayacaktır. 
Sizin geçmiş olarak düşündüğünüz şey eski bir Şimdi‟nin zihinde depolanmış anısıdır. Siz geçmişi hatırladığınızda anıyı yeniden canlandırırsınız ve bunu şimdi yaparsınız. Gelecek ise hayal edilen bir 
Şimdi‟dir, o zihnin bir projeksiyonudur. Gelecek geldiğinde, Şimdi olarak gelir. Siz gelecek hakkında düşündüğünüzde, bunu şimdi yaparsınız. 

Siz neyi savunuyorsunuz?
İllüzyoni bir kimliği, zihninizdeki bir imajı, bu hayali varlığı. Bu kalıbı bilinçlendirerek, ona tanık olarak, siz onunla özdeşleşmeyi bırakırsınız. O zaman, bilincinizin ışığın da, bilinçsiz kalıp hızla eriyip yok olacaktır. Bu ilişkileri kemirip aşındıran tüm tartışmaların ve güç oyunlarının sonudur Başkaları üzerinde güce sahip olmaya çalışmak, kuvvet kılığına bürünmüş zayıflıktır. Gerçek güç içimizdedir ve ona şimdi ulaşabiliriz.

Alman asıllı yazar Eckhart Tolle Cambridge Üniversitesi‟nde araştırmacı ve denetçi olarak çalışırken Yirmi dokuz yaşında derin bir spiritüel değişim-dönüşüm geçiriyor. Değişim sonrası eski kimliğini hemen hemen yok ederek, yaşamının seyrini kökten değiştiriyor. Tolle, sonraki yıllarını içsel yolculuğun başlangıcını anlamaya derinleştirmeye çalışmış. Eckhart Tolle, son yirmi yıldır Avrupa ve Kuzey Amerika‟da bireyler ve küçük gruplarla çalışan bir danışman ve spiritüel öğretmen. The Power of Now(Şimdinin Gücü) kitabı ise onun bu öğretileri ilk kez geniş bir kitleye ulaşmasının başlangıcıdır.

13 Mart 2016 Pazar

Kadınsız Erkekler Harukimurakami

 Harukimurakami'nin son  eseri 
Kadınsız Erkekler...

Bir kadını yitirmek, tüm kadınları yitirmek demek… diyerek erkek dünyasına iddalı bir giriş yapıyor.
Haruki Murakami’nin bu eseri aşka ve kadınlara yazılmış yedi öyküden oluşuyor.  Hayata dair bu öykülerde yazarın gözlem ve tespitleri beğenimi kazandı.
Erkek bakışından bu öyküleri okumaktan keyif aldım sıkılmadım. Erkek öyküleri okuduğumu gören kız arkadaşlarım her ne kadar  "bırak Allah aşkına onların dramını,  asıl dram bizde" desede bu öyküler yazarın deyimiyle bir ağıt niteliğindeydiler. Lafı çok uzatmadan arka kapağı paylaşıyorum.
Bir gün sen de kadınsız erkeklerden olacaksın. O gün en ufak bir uyarı, küçücük bir ipucu vermeden; önsezi olarak hissettirmeden ya da içine doğmadan; kapını çalmadan, hiç beklemediğin bir anda seni bulacak. Bir köşeyi döndüğünde, aslında çoktan oraya varmış olduğunu anlayacaksın. Geriye dönmek mümkün olmayacak. O köşeyi bir kez dönünce, orası artık senin için mümkün olan tek dünya olacak. O dünyada sen kadınsız 


erkeklerden biri olarak anılacaksın.


Hep bu soğuk çoğul eki ile...


Bir kadının özlemini çeken, yasını tutan; bir kadın tarafından aldatılmış, terk edilmiş olmanın acısıyla yaşayan, aşkla kendinden vazgeçen erkeklerin öyküleri…


Haruki Murakami’den aşka ve kadınlara yazılmış yedi ağıt… 

 

6 Mart 2016 Pazar

Amsterdam Rijksmuseum

I
Brüksel sonrasında rotamızı Hollanda’ya çevirdik.  Bardaktan boşanırcasına yağmurun yağdığı sokakların toprak koktuğu o gün,  yola koyulduk.

Brüksel metrosunun 2 Line kullanarak aynı zamanda tren seferlerinin de aktarmasının olduğu, arst-loi durağında inerek İDBUS otobüsünün kalkacağı perona ulaştık. 

Yaklaşık 5 saat süren yolculuk  sonrası kozmopolit sıfatını layığıyla taşıyan Amsterdam karşımızdaydı. Amsterdam’ı nasıl tanımlayacağımı inanın hiç bilmiyorum.

Bir tarafta her biri lezzetli birer pastaya benzeyen evlerin arasında Hansel ve Gretel masalının canlı yaşandığı şehir diğer taraftan da özgürlüğünü ararken kendini kaybetmiş boş gözlere etrafa bakıp sürekli kendi kendine konuşan insanlara rastladığın bir şehir.
Amsterdam bana göre herkes için farklı çağrışımları olan ve herkese istediğini sunacak olan bir şehir.


Amsterdam kesifini yürüyerek gerçekleştirdik. Yürümek içinde hava şartları bizden yanaydı. Amsterdam,  İstanbul en sıcak günleri yaşarken puslu ve serindi. Güneş arada yüzüü gösterip içimizi ısıtırken bu hava şartları, gezmek için avantajdı. Soğukla kalın giyinerek başa çıkabiliyorum ama sıcaklar ile nasıl baş edeceğimi bilmiyorum. Kaldığımız 4 gün boyunca güneş bize yüzünü ancak giderken gösterdi.

Avrupa’nın şehirlerini ,  açık hava ve kapalı hava müzesi olarak sınıflandırırsam.  Benim için; Prag, Budapeşte, Brüksel, Viyana, Floransa ve Barselona açık hava müzesiyken Amsterdam, Paris, Madrid ve Berlin kapalı hava müzesidir.


Amsterdam’da bu sebeple bol bol müze gezdik ve müzeleri içinde beni en çok etkileyeni ise eşsiz koleksiyonuyla Rijksmuseum idi.
Eğer birçok yeri gezme şansınızın olmadığı kısa bir gezi planlıyorsanız. Rijksmuseum’u önceliğinize alabilirsiniz. Zira bu yazıda da bu müzenin eşsiz ve zengin koleksiyonundan bahsedeceğim.


Rijksmuseum, 17. yüzyıl Hollanda sanatına adanmış en geniş koleksiyonun yanı sıra Ortaçağ’dan günümüze uzanan ilgi çekici eserlerin de sergilendiği Hollanda Ulusal Müzesi’dir. Kral Louis Napoleon tarafından 1808 yılında Dam Meydanı’ndaki Kraliyet Sarayı’nda kurulan müze, 1885 yılında Vondelpark’a taşınmıştır.


Aynı zamanda Amsterdam’ın merkez tren istasyonu olan Amsterdam Centraal’in de tasarımcısı olan P. J. H. Cuypers tarafından tasarlanan ana bina on yıllık yenileme çalışmalarının ardından 2013 yılında kapılarını ziyaretçilerine tekrar açmıştır. Rijksmuseum günümüzde sahip olduğu 8000’den fazla eserle dünyanın en büyük Felemenk sanat koleksiyonuna sahiptir.


Hollanda’nın tartışmasız en ünlü müzesi olan Rijksmuseum, aralarında Rembrandt’ın 20 kadar tablosunun yanı sıra Steen, Hals, Vermeer ve diğer önde gelen ressamların eserlerinin bulunduğu 17. yüzyıl Hollanda resminin en kapsamlı koleksiyonlarını içermektedir. Müzede ayrıca Hollanda sanatının 20. yüzyıl öncesindeki tüm dönemlere ait olağanüstü bir resim koleksiyonu da bulunmaktadır.



Rijksmuseum, Amsterdam
Rijksmuseum’un giriş katında Ortaçağ ve Rönesans dönemi sergilerinin yanı sıra, Özel Koleksiyonlar ve Asya Pavyonu bölümleri yer alır. Birinci katta 18.-19. yüzyıl sanatı; ikinci katta 17. yüzyıl (Altın Çağ) ve üçüncü katta 20. yüzyıl eserleri sergilenir.


Rijks Müzesi, Amsterdam
Rijksmuseum Bölümleri

Ana Bina: Müze binasının Neo-Gotik üsluptaki çatıları ve süslemeli bir şekilde dekore edilmiş ön cephesi konusunda, Protestanlar tarafından şiddetle eleştirilmiştir.

Bahçe: Heykeller ve ilgi çekici eserlerle doludur.

Atriyum: Müzenin girişi ve merkezidir. 1885 tarihli orijinal tasarıma göre restore edilen avlular bir yer altı geçidiyle birbirine bağlanır.

Mozaik Zemin: Yüz binlerce küçük mermer parçasıyla döşenen zemin simgesel figürlerle doludur.

Asya Pavyonu: Bu bölümde farklı dönemlerden çeşitli kültürler hakkında bilgiler edinebilirsiniz.

Özel Koleksiyon: Meissen porselenleri, dondurulmuş hayvanlar, minyatür gümüş işleri ve cephanelik gibi çok çeşitli nesneler bu bölümde sergilenir.

Altın Çağ: Rembrandt, Jan Steen ve Frans Hals gibi Felemenk ustaların eserlerinin sergilendiği, müzenin en önemli bölümlerinden biridir.

Modern Sanat: İki bölüme ayrılan bölümde 20. yüzyıl eserleri sergilenir.

Bunlar dışında müzede yer alan Büyük Salon ve sadece sanat tarihi araştırmacılarına açık olan Kütüphane de Rijksmusuem’un diğer önemli bölümleri arasında yer alır.

Rijksmuseum’da Sergilenen Önemli Eserler

Gece Bekçisi (The Nightwatch, Rembrandt, 1642): yüzyıl Flaman resim sanatının önemli yapıtlarından biri olan resim, kent milis gücünün grup portresi olarak ısmarlanmıştır. Müzedeki en önemli eser olan Gece Bekçisi, müzenin Philip kanadının en göz önündeki alana yerleştirilmiştir.

The Nightwatch (Gece Bekçisi)
Mutfak Hizmetçisi (The Kitchen Maid, Vermeer, 1658): Pencereden süzülen ışık süzmesi ve manzaranın dinginliği Jan Vermeer’in sık kullandığı bir temadır.
The Kitchen Maid
Yahudi Gelin: Rembrandt en şefkatli portrelerinden biri olan Yahudi Gelin’i yaparken (1667), bilinmeyen bir çifti, İncil’de yer alan İshak ve Rebeka karakterleri kılığında, alışılmadık ölçüde serbest bir şekilde betimlemiştir.

Aziz Elizabeth Günü Taşkını (1500): 1421 yılındaki su baskınını betimleyen bu altar panosunun ressamı bilinmiyor.

Patenciler ve Kış Manzarası (1618): Ressam Hendrick Avercamp ayrıntılı kış manzaraları ile ünlüdür.

Rijskmuseum’da üstte adı geçen eserler dışında sergilenen önemli eserler arasında; Mavi Giysili Kızın Portresi (Johannes Verspronck, 1641), Tapınak Muhafızı (Naraen Kongo, 14-15.yy), Acıların Bakiresi (1500-1510) ve Kare Adam (Karel Appel, 1951) bulunur.

RIJKSMUSEUM ZIYARET BILGILERI
Adres: Museumstraat 1 (Müzenin Philip Kanadı’na giriş Jan Luijkenstraat’tan), Amsterdam
Ulaşım: Tramvay ile ulaşım: Rijksmuseum (2, 5)
Ziyaret Bilgileri: 09.00-18.00. Resmi tatillerde kapalı.
Giriş Ücretleri: 14€
Web: www.rijksmuseum.nl
Amsterdam’daki diğer rotalar ile ilgili bilgi edinmek isterseniz İnstagram’a göz atabilirsiniz. Ve Anna Frank ile ilgileniyorsanız. http://kesfetsende.blogspot.com.tr/2014/04/anne-frank-hatra-defteri.html


4 Mart 2016 Cuma

Siddartha-Hermann Hesse

“Bilgi bir başkasına aktarılabilir, bilgelikse hayır. Bilgelik keşfedilebilir, bilgelik yaşanabilir, bilgelik el üstünde taşıyabilir insanı, bilgelik mucizeler yaratabilir ama  bilgelik anlatılamaz ve öğretilemez.”



 Siddertha’nın içinde geçen bu cümle sanrım kitabı en iyi özetleyen paragraflardan biriydi. Siddhartha, Hermann Hesse’nin  Buddha yani Siddhartha Gautama’nın hayatını konu  alan, Budizm felsefesini işleyen  yazarın en iyi olarak bilinen romanlarından biridir.

Hermann Hesse 1946 Nobel ödüllü yazar bizim yolumuzun kesişmesi ise çok yakın bir zamana dayanıyor.  Kitabı okurken doğu felsefesinin naifliğini ve sadeliğini her satırda hissettim. İnanan her insan kendi inancının farklı sembollerle Siddartha’da kaleme alındığını okudukça fark edecektir.
İslamiyet’te tasavvuf olan bu durum, Budizm’de Samanalık, Brahmanlık gibi görüşlerle yansıtılmış. Kitap felsefi bir türe sahip olmasından dolayı oldukça uzun cümlelere sahip ve anlaşılması zor diyeceğim kitaplardandı. 

Kitabın yazarının hayatı aslında beni en çok etkileyen unsurlardan biri oldu. 1946 yılında Nobel ödülü alan, Almanya doğumlu Rus asıllı, Hermann Hesse hayatta yaşadığı sıkıntılardan dolayı intihar girişiminde bulunduktan sonra  bir enstitüye yatırılmıştır. Bu sırada Jung’un öğrencisi tarafından tedavi edilirken, psikolojiye ve Jung’a duyduğu ilgi sonra kendini tedavi ederken iç dünyasını zenginleştirmiştir. Hint ve Budist felsefeye olan ilgisiyle tanınan yazar, 1946 yılında Siddhartha adlı bu eseriyle Nobel ödülü almıştır.