19 Kasım 2014 Çarşamba

ATWEEKEND

ATWEEKEND
Merhaba uzun zamandır gezmekten yazmaya fırsat bulamadım. Sonra düşündüm artık hafta sonu neler yaptığımı kısa bir özetini yapmalıyım.
Geçtiğimiz Cuma akşamından topladım bavulumu Beşiktaş’tan vapura bindim Sabiha Gökçen’e doğru yola koyuldum. Kadıköy’de 10 saniye farkla Havaş’ı kaçırınca E10 otobüsüne bindim. Bindim ve çilem başladı iş çıkış saatine denk gelmesinin yanı sıra İstanbul otoban turu atan bu otobüste fenalık geçirerek 1,5 saatte Kadıköy’den S.Gökçe’ne vardım. Neyse ki Online Check in yapmıştım, havaalanına vardığımda Kiokslardan bileti bastırdım ve Boarding’e 10 dakika kala 21:30 İzmir uçağına yetiştim.
İstanbul’dan sonra İzmir benim diğer evim ayda bir İzmir’de olmazsam kendimi eksik hissediyorum. Bu yüzdende Pegasus promosyonlu uçak biletlerini yayınlar yayınlamaz periyodik olarak 2 ay da 1 olacak şekilde İzmir’e bilet alıyor ve gidiyorum. Genellikle Kıbrıs şehitleri Caddesinde yer alan konfor olarak evimi aratmayan evimde yani çalıştığım kurumun Misafirhanesinde kalıyorum.  Bu sefer Cumartesi sabahı erkenden yola çıkıp Cunda’ya gideceğimizden dolayı  ilk günü Çiğli’deki Arkadaşımda konakladık.  
Sabah uyandık gevreklerimiz arabada yiyerek yola koyulduk.  Bilirsiniz ki Simit’e İzmir’de Gevrek denir. Bence zaten Simit ve gevrek birbirinden farklıdır. İstanbul Simit’i daha sert olurken İzmir Gevreği gevrek gevrek ve içinde ki hamuru daha yumuşaktır. 
Menemen’i  Foça’yı geride bırakıp Aliağa’ya kadar uzanan yolda İzmir metrosu bize eşlik etti. İzmir metrosu gün geçtikçe geniş bir alana yayılıyor. İzmir’de şehrin dışı olan Aliağa’ya kadar uzanan bir metro ağı mevcut.  Dikili’yi Balıkesir’i geride bırakarak Ayvalık sapağından girdik. Ayvalık’a vardık, buradan tostumuzu yemeden ayrılsaydık, ayıp olurdu.
Ayvalık’ta kahvaltımızı yaptıktan sonra Türkiye’nin İlk Boğaz Köprüsü olma özelliğini taşıyan ve Ayvalık’ı Cunda’ya bağlayan köprüyü geçerek Cunda’ya vardık.
İlk molamız Taşkahve’de dibek usulü dövülen kahveyi içmekti. Şirin adadaki sokakları gezerek Tepe’deki Değirmen Kafeye vardık.
Huzur o kadar kaplamıştı ki içimizi uzun süre buradan ayrılamadık. Arnavut kaldırımlı sokaklardan inerek kıyıdaki balıkçıya vardık. Hevesle papalina balıklarını sipariş ettiğimizde artık mevsimin çoktan geride kaldığını duyunca üzüldük.
Fava, kalamar salatamızı yiyerek balıklarımızı bekledik. Çıtır lezzetli balıklarımızdan sonra  Cunda’nın pazarını gezdik alışverişlerimizi tamamladıktan sonra yola koyulduk ve İzmir’e 1.5 saat gibi kısa bir zamanda vardık.
Akşam ben üşütmüştüm. Merkezdeki bir hastaneye geçtik. Neyse ki çok uzun sürmedi ve önemli bir şey değildi. O gece Misafirhanede kaldım.
Pazar sabahı gazetelerimi aldım kordonda Bisquitte kahvaltımı yaptım.
Arkadaşlarım geldi onlarla kahve içtik ardından Bisim’den bisikletlerimizi kiraladık ve Kordonu baştanbaşa turladık. Bisim Belediyenin İzmirlilere sunduğu bisiklet kiralama hizmeti. İzmir Kordonunda ortada bisiklet yolu bulunuyor. Aynı İstanbul’daki Caddebostan sahili gibi, ben kordonda 2 saati aşkın bisiklet sürdüğümde ham olmuş olmamdan bacaklarım ağrıdı. Bisikleti pasaport meydanındaki durağa bıraktım. Ve Konak Pi Er’e yürümeye başladım. Konak’ta kahve molası sonrasında Interstealler filmine bilet aldım. Film ile ilgili değerlendirmemi bir sonraki yazımda yazacağım. Günün sonunda Konak’tan Alsancak’a yürüyerek misafirhaneye geldim.
Eşyalarımı topladım ve Kıbrıs Şehitliği Caddesinde tavsiye edilen yerde İzmir kokoreççimi yedim.  Metro ile havaalanına vardım ve 21:30daki uçağa gecikme nedeniyle 22:00 bindim.  Kısa seyahatlerimde her Zaman El bagajı ile idare ederim yine bunun avantajıyla bavul beklemeden İstanbul’a 23:00 gibi varmış. Balkabağına dönüşmeden de evimde olmuştum. Bu hafta sonum böyle geçti ya sizin ki nasıldı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder