gezi notları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gezi notları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Nisan 2019 Salı

İspanya Gezi Notları

Madrid- Barcelona’dan mini mini notlar

Notlar..
Buralar nasıl?
Bir kere yıllanmış bir ülke var karşımda…
Metroları yolları çok eski…
Yolları taştan hem de içine ince topuklu ayakkabıların girip de sıkışacağı taşlardan..
Binalar çok eski, Gothic  ve Barok formda …
Metroları eski ve kötü kokuyor.
Barcelona’daki Las Ramlas Caddesi Champseelyse’yi anımsatıyor.
İspanyada ki tüm kafelerde sıcak çikolataya bandırılıp yenen hamur işini türü bir tatlı var. Yol üstünde ki tüm masalarda bu tatlıyı dekormuşçasına  görüyorsunuz.
Fiyatlar İstanbul’dan pahalı ama Fransa, İngiltere ya da İsviçre kadar değil.
Moda şehri burası fakat insanları çok renkli uyumsuz hatta  biraz da demode giyiniyor.
Genç nüfus İngilizce konuşamıyor.  İngilizce konuşuyorsun, Si diye başlayıp sana İspanyolca anlatıyorlar neyse ki bende başlangıç yeterliliğinde ki İspanyolcamla anlıyor ama konuşamıyor olunca onlarla anlaştık.


İspanyollar, Barcelona’yı Barcelona yapan Gaudi’ye ne kadar teşekkür etseler az. 
Şimdilik Benden bu kadar Hoşçakalın!

11 Mayıs 2017 Perşembe

KASIMDA LYON BİR BAŞKA SOĞUK


Yağmurlu ve buz gibi bir Kasım sabahı  İstanbul Sabiha Gökçenden bindiğimiz uçakla geldiğimiz buz gibi Lyon’da yapabileceklerimizin en fazlasını yapmaya çalıştık.
 
Lyon Havaalanını ilk gördüğümüzde “aaa Küçük prensin yazarı değil mi” dedik. Küçük Prens’in yazarı St Exupery’den alan Lyon Havaalanı’ndan şehre ulaşmak için birkaç seçeneğimiz vardı. Bunlardan en mantıklısı yaklaşık yarım saat süren Rhonexpressti ve bizde bunu seçtik.. Ücreti yaklaşık 15 euro, eğer 25 yaş altıysanız indirim uyguluyorlar ve dönüşte de Rhonexpress’ı kullanacaksanız gidiş dönüş bilet almak daha uygun fiyata geliyor. Üstelik Rhoneexpress’e havaalanının içinden ulaşım da var. Şehir merkezine inip, otelimize yerleştikten sonra şehri keşfetmek için yürümeye başladık.  Merkezi bir noktada oteli seçmenin avantajı yürüyerek her yere gidiyor olmamızdı. Resturantlarının bol olduğu ve müthiş lezzetli balkabağı çorbası yapan resturantımızda her akşam yerimizi aldık çorbabmızı istirdyemizi yedik.Sanırım Lyon’un en keyifli ve en sevdiğim tarafı balkabağı çorbası ve tatlı resturatlarıydı.Biz rşehre geri gelirsek,



Şehrin en büyük özellikleri: kültürel mirası, canlılığı, çağdaş sanat etkinliklerine ev sahipliği yapıyor olması.

Şehir: Rhone ve Saone nehirlerinin kıyılarında ve tepelerinde ve ortadaki yarımadada kurulmuştur “İtalya ile İsviçre’ye giden yollar” buradan geçiyor bu yüzden Cenova üzerinden eğer dönüş uçağınız varsa bu şehre uğramak sizin için çok mantıklı olacaktır.

Lyon sokaklarındayız. Plansız yürüyüş bizi Saone kıyısına ulaştırıyor. Güneş parlıyor, nehir, karşı kıyı, köprüler, her şey pırıl pırıl, neşeli, coşkulu..

Fotoğraf çeke çeke geçtiğimiz karşı kıyıya geçiyoruz Vieux Lyon tarafı burası, tarihi sokaklarda birkaç Sokaklar güzel ama fazla sakin Eski şehirde Ktedrala dışardan kakıp geçiyoruz sonra Her eski şehirde olduğu gibi şehri tepeden görmek için Şehrin kalesine Finükülerle çıkıyoruz. Kale bizi keyifli manzara ile karşılıyor. Kaleden aşağıya tatlı sokaklardan geçerek muthiş Lyon Manzarasını seyre dalıyoruz. Eski Şehre tekrar indiğimizde, haritaya hiç bakmadan enteresan gelen her sokağa girip çıkıyor bu kez bambaşka bir köprüden geçerek cıvıltılı Belcour meydanına varıyoruz.
 
Opera’nın önünden, heybetli meydan Place les Terreaux’un içinden geçip Croix Rousse’a doğru tırmanmaya başlıyoruz. Yokuşlu sokakların sonu merdivenler, onların sonu dar geçitler, yine merdivenler…
 
Şehirle bu inişli çıkışlı tanışma gününden sonra uyanılan her sabah, geçirilen her gün, yenilen her yemek, birlikte üretilen her anı güzel.. Bildiğim tek şey bu şehirde doğru saatte doğru bölgede isen hayat güzel,


Lyon, Görülecek şehirsin ve ben iyi ki gelmişim ziyaretine..

Meraklısına Notlar
Paris Gare de Lyon’dan Lyon Perrache garına 2. sınıf hızlı tren bileti kişibaşı 71 € ; yolculuk süresi yaklaşık 2 saat 15 dakika.
  Şehiriçiç ulaşım için otobüs, metro bileti tekli olarak 1.70 €,  10′lu ‘carnet’ 14.70 € . Ayrıca 2 saat limitsiz 2.70 €; 1 gün limitsiz 5 € ve akşam 19:00′dan sonra limitsiz 2.70 € gibi çok farklı alternatifler var. Pleine Lune denen gece otobüslerinin ana durağı Hotel de Ville.  Biletleri damgalamayı unutmamak ve ulaşım ile ilgli daha ayrıntılı bilgi için www.tcl.fr yi ziyaret etmek lazım.
Şehrin ana havaalanı olan St Exupery Havaalanı’na ulaşım için en hızlı ve temiz çözüm Rhonexpress treni. Sabah 05:00- gece 00:00 arası günboyu  her 15 dakikada, akşam 21′den sonra her 30 dakikada bir  kalkan trenle havaalanına yolculuk en uzak noktadan 30 dakika sürüyor. Biletin 15 € olduğu Rhonexpress in istasyonlardaki broşürlerden ya da internet sitesinden durakların yerine bakılabilir. www.rhonexpress.fr
İki nehir arasında kalan şehir merkezinin Hotel de Ville’den Gare Peracche’a kadar her sokağı dükkanlarla dolu..
Pazarları AVM’de dahil çoğu yer kapalı, alışveriş planları buna göre yapılmalı.
Nehir kıyısında Marche Saint-Antoine Celestins semt pazarı

  

10 Nisan 2016 Pazar

Hafta Sonu Atina'da



Shengen sorununuz yoksa ve hafta sonu yurt dışında farklı deneyim yaşamak istiyorsanız sizi komşumuza bekleriz. İşte biz de tam bunu düşünerek hafta sonu soluğu Atina’da aldık. Lezzetli mezelerden sıcacık iklimine birçok artısıyla keyifli zaman geçirdik.

Cumartesi günü 10:45 Pegasus İstanbul SAW Atina ‘ya varışımız yaklaşık 1 saat 10 dakika sürede vardık. İndiğimizde kolay metrosuyla 45 dakikalık bir sürede şehir merkezine otelimizin de bulunduğu Omónia vardık ve otelimize yerleştik.

Arts Hotelden çıktık ve şehrin merkezi olan Sytagma olarak geçen  Akropolis bölgesine doğru yürümeye başladık. Yunanistan’da yaşayan Müge ile buluşmak için 15:20 için randevulaştık. 10:45 de İstanbul’dayken aynı gün içinde 4 saat sonra suyun öteki tarafındaydık. 


Neyse biz keyfimizi kaçırmıyoruz dönelim Atina’nın güzelliklerine…
Yunanistan’da yaşayan Müge bizi harika mezeleri olan sahibinin Yunan ve Mısır kökenli bir yere getirdi. Kalamar ızgarasında çoğunun adını bilmediğim enfes mezelerini yemek için iştaha büründük.
Bu lezzetli sofrada keyifli sohbetler yaptık.


Daha sonra İzmir’li olarak Lokma delisi olan Elçin’in keşfiyle Lokmaların içine damlasakızı , çikolata ve badem ezmesi sıkıldığı ve üstüne lezzetli sosun döküldüğü Lokumix bulduk Lokmalarımızı aldık ve Kahvelerimizi içmek için açık havadaki Kafeye geçtik.

Gün bizim için bitmedi yine Elçin’in keşfi olan Brettos’a gittik. Akropolis bölgesinde birkaç mekanda keyifli zaman geçirdikten sonra Birinci günü yorgunluktan ölürcesine bitirdik.
Ertesi gün erken uyandık otelden çıkışımızı yaptık çantalarımızı yüklendik.

Atina'da o gün koşu vardı gideceğimiz Syntagma (Sintagma) Meydanı kalabalıktı. Syntagma (Sintagma) Meydanı Atina'nın en ünlü meydanı. Burada parlamentonun önünde nöbet tutan geleneksel kıyafetli muhafız askerlerine "Evzon (Efsun)" deniyormuş. Bizde bu Efsun askerlerinin nöbet değişim töreni izlemek için ön sıralarda yerimizi aldık.

İlginç ve komik bulduğumuz bir tören oldu. 
Evzon (Efsun) askerler ikiyüz küsur pileden oluşan eteklere sahiplermiş. 

Bu töreni izledikten sonra yandexi açtık ve Akropolis'e doğru rotamızı belirledik. Syntagma meydanındaki parlemento binasına sırtımızı dönerek yürümeye başladık yolumuzun üzerinde  güzel bir kafe de kahve içmek için mola verdik. Plakanın arka sokalarından geçip  150 metre yükseğe tırmanarak Akropolis'e ulaştık biletlerimizi aldık ve ormanlık alanda yürümeye devam ettik uzun zorlu bir parkur sonrasında devasa sütunlarıyla karşımızdaydı.

Atina şehrinin en ünlü noktası tabi ki Atina akropolis'idir. Akropolis'in kelime anlamı "şehrin en yüksek noktası" demektir.
 Atina 'ya ait bir çok mitolojik hikaye var benim ilgilimi çekeni ise, şehrinin koruyucu tanrısı olmak için Athena ve Poseidon arasında bir yarış düzenlenir. Hangisinin vereceği hediye daha yararlı olacaksa şehrin tanrısı o olacaktır.

İlk olarak Poseidon elindeki 3 başlı mızrağı yere vurur ve bir çeşme ortaya çıkar. önce herkes sevinir ancak Denizlerin Tanrısı Poseidon’un çeşmesi tuzlanır ve pek bir işe yaramaz. Sıra Athena’ya gelmiştir. Athena da elindeki mızrağı yere vurur ve ortaya bir zeytin ağacı çıkar. Dünyadaki barışı ve refahı temsil eden bu zeytin ağacı halk tarafından benimseniz ve Athena şehrin tanrısı ilan edilir.
Zeytin ağacı simgesini Atina'ya ait bir çok sembolde de gördük.


AEGEAN Air’in 19:45 uçağıyla İstanbul’a döndük ben 21:00 de evdeydim.
Haftasonu keyifli bir kaçış için Atina tercih edebilirsiniz.

6 Mart 2016 Pazar

Amsterdam Rijksmuseum

I
Brüksel sonrasında rotamızı Hollanda’ya çevirdik.  Bardaktan boşanırcasına yağmurun yağdığı sokakların toprak koktuğu o gün,  yola koyulduk.

Brüksel metrosunun 2 Line kullanarak aynı zamanda tren seferlerinin de aktarmasının olduğu, arst-loi durağında inerek İDBUS otobüsünün kalkacağı perona ulaştık. 

Yaklaşık 5 saat süren yolculuk  sonrası kozmopolit sıfatını layığıyla taşıyan Amsterdam karşımızdaydı. Amsterdam’ı nasıl tanımlayacağımı inanın hiç bilmiyorum.

Bir tarafta her biri lezzetli birer pastaya benzeyen evlerin arasında Hansel ve Gretel masalının canlı yaşandığı şehir diğer taraftan da özgürlüğünü ararken kendini kaybetmiş boş gözlere etrafa bakıp sürekli kendi kendine konuşan insanlara rastladığın bir şehir.
Amsterdam bana göre herkes için farklı çağrışımları olan ve herkese istediğini sunacak olan bir şehir.


Amsterdam kesifini yürüyerek gerçekleştirdik. Yürümek içinde hava şartları bizden yanaydı. Amsterdam,  İstanbul en sıcak günleri yaşarken puslu ve serindi. Güneş arada yüzüü gösterip içimizi ısıtırken bu hava şartları, gezmek için avantajdı. Soğukla kalın giyinerek başa çıkabiliyorum ama sıcaklar ile nasıl baş edeceğimi bilmiyorum. Kaldığımız 4 gün boyunca güneş bize yüzünü ancak giderken gösterdi.

Avrupa’nın şehirlerini ,  açık hava ve kapalı hava müzesi olarak sınıflandırırsam.  Benim için; Prag, Budapeşte, Brüksel, Viyana, Floransa ve Barselona açık hava müzesiyken Amsterdam, Paris, Madrid ve Berlin kapalı hava müzesidir.


Amsterdam’da bu sebeple bol bol müze gezdik ve müzeleri içinde beni en çok etkileyeni ise eşsiz koleksiyonuyla Rijksmuseum idi.
Eğer birçok yeri gezme şansınızın olmadığı kısa bir gezi planlıyorsanız. Rijksmuseum’u önceliğinize alabilirsiniz. Zira bu yazıda da bu müzenin eşsiz ve zengin koleksiyonundan bahsedeceğim.


Rijksmuseum, 17. yüzyıl Hollanda sanatına adanmış en geniş koleksiyonun yanı sıra Ortaçağ’dan günümüze uzanan ilgi çekici eserlerin de sergilendiği Hollanda Ulusal Müzesi’dir. Kral Louis Napoleon tarafından 1808 yılında Dam Meydanı’ndaki Kraliyet Sarayı’nda kurulan müze, 1885 yılında Vondelpark’a taşınmıştır.


Aynı zamanda Amsterdam’ın merkez tren istasyonu olan Amsterdam Centraal’in de tasarımcısı olan P. J. H. Cuypers tarafından tasarlanan ana bina on yıllık yenileme çalışmalarının ardından 2013 yılında kapılarını ziyaretçilerine tekrar açmıştır. Rijksmuseum günümüzde sahip olduğu 8000’den fazla eserle dünyanın en büyük Felemenk sanat koleksiyonuna sahiptir.


Hollanda’nın tartışmasız en ünlü müzesi olan Rijksmuseum, aralarında Rembrandt’ın 20 kadar tablosunun yanı sıra Steen, Hals, Vermeer ve diğer önde gelen ressamların eserlerinin bulunduğu 17. yüzyıl Hollanda resminin en kapsamlı koleksiyonlarını içermektedir. Müzede ayrıca Hollanda sanatının 20. yüzyıl öncesindeki tüm dönemlere ait olağanüstü bir resim koleksiyonu da bulunmaktadır.



Rijksmuseum, Amsterdam
Rijksmuseum’un giriş katında Ortaçağ ve Rönesans dönemi sergilerinin yanı sıra, Özel Koleksiyonlar ve Asya Pavyonu bölümleri yer alır. Birinci katta 18.-19. yüzyıl sanatı; ikinci katta 17. yüzyıl (Altın Çağ) ve üçüncü katta 20. yüzyıl eserleri sergilenir.


Rijks Müzesi, Amsterdam
Rijksmuseum Bölümleri

Ana Bina: Müze binasının Neo-Gotik üsluptaki çatıları ve süslemeli bir şekilde dekore edilmiş ön cephesi konusunda, Protestanlar tarafından şiddetle eleştirilmiştir.

Bahçe: Heykeller ve ilgi çekici eserlerle doludur.

Atriyum: Müzenin girişi ve merkezidir. 1885 tarihli orijinal tasarıma göre restore edilen avlular bir yer altı geçidiyle birbirine bağlanır.

Mozaik Zemin: Yüz binlerce küçük mermer parçasıyla döşenen zemin simgesel figürlerle doludur.

Asya Pavyonu: Bu bölümde farklı dönemlerden çeşitli kültürler hakkında bilgiler edinebilirsiniz.

Özel Koleksiyon: Meissen porselenleri, dondurulmuş hayvanlar, minyatür gümüş işleri ve cephanelik gibi çok çeşitli nesneler bu bölümde sergilenir.

Altın Çağ: Rembrandt, Jan Steen ve Frans Hals gibi Felemenk ustaların eserlerinin sergilendiği, müzenin en önemli bölümlerinden biridir.

Modern Sanat: İki bölüme ayrılan bölümde 20. yüzyıl eserleri sergilenir.

Bunlar dışında müzede yer alan Büyük Salon ve sadece sanat tarihi araştırmacılarına açık olan Kütüphane de Rijksmusuem’un diğer önemli bölümleri arasında yer alır.

Rijksmuseum’da Sergilenen Önemli Eserler

Gece Bekçisi (The Nightwatch, Rembrandt, 1642): yüzyıl Flaman resim sanatının önemli yapıtlarından biri olan resim, kent milis gücünün grup portresi olarak ısmarlanmıştır. Müzedeki en önemli eser olan Gece Bekçisi, müzenin Philip kanadının en göz önündeki alana yerleştirilmiştir.

The Nightwatch (Gece Bekçisi)
Mutfak Hizmetçisi (The Kitchen Maid, Vermeer, 1658): Pencereden süzülen ışık süzmesi ve manzaranın dinginliği Jan Vermeer’in sık kullandığı bir temadır.
The Kitchen Maid
Yahudi Gelin: Rembrandt en şefkatli portrelerinden biri olan Yahudi Gelin’i yaparken (1667), bilinmeyen bir çifti, İncil’de yer alan İshak ve Rebeka karakterleri kılığında, alışılmadık ölçüde serbest bir şekilde betimlemiştir.

Aziz Elizabeth Günü Taşkını (1500): 1421 yılındaki su baskınını betimleyen bu altar panosunun ressamı bilinmiyor.

Patenciler ve Kış Manzarası (1618): Ressam Hendrick Avercamp ayrıntılı kış manzaraları ile ünlüdür.

Rijskmuseum’da üstte adı geçen eserler dışında sergilenen önemli eserler arasında; Mavi Giysili Kızın Portresi (Johannes Verspronck, 1641), Tapınak Muhafızı (Naraen Kongo, 14-15.yy), Acıların Bakiresi (1500-1510) ve Kare Adam (Karel Appel, 1951) bulunur.

RIJKSMUSEUM ZIYARET BILGILERI
Adres: Museumstraat 1 (Müzenin Philip Kanadı’na giriş Jan Luijkenstraat’tan), Amsterdam
Ulaşım: Tramvay ile ulaşım: Rijksmuseum (2, 5)
Ziyaret Bilgileri: 09.00-18.00. Resmi tatillerde kapalı.
Giriş Ücretleri: 14€
Web: www.rijksmuseum.nl
Amsterdam’daki diğer rotalar ile ilgili bilgi edinmek isterseniz İnstagram’a göz atabilirsiniz. Ve Anna Frank ile ilgileniyorsanız. http://kesfetsende.blogspot.com.tr/2014/04/anne-frank-hatra-defteri.html


7 Ağustos 2015 Cuma

Paris'le Başlayan Avrupa Seyahati


Yola Çıkın Gerisi Kolay…
Avrupa seyahatine başlamadan önce elimde sadece seyahate çıkma fikri vardı başka hiçbir planım yoktu. Her şey Atlas Havayollarından, iç hat uçuşundan daha ucuz olan bir uçak biletini bulmamla başladı. Paris- Charles de Gaulle diğer adıyla Roissy havaalanına İstanbul Atatürk’ten aktarmasız uçak biletini aldım.  Dönüş yolunda Almanya üzerinden belirledim. Ucuz bilet arayışıyla Köln’den uçak biletini de ayarlamıştım. Sonrasında 10-15 gün içinde nereleri bu hat üzerinde gezebilirim diye düşündüm. Paris-Brüksel-Brugge-Amsterdam-Berlin-Köln rotasını oluşturdum. A4 kâğıdına bu ülkelerde ne kadar süre kalmak istediğimi belirledim. Daha sonra planımdan bahsettiğim yol arkadaşım Sibel de olunca yolculuğa iki kişi planlayarak başlamış olduk sonra ki aşama  Booking’ten konforlu ve merkeze ve istasyonlara yakın olmasına özen gösterdiğimiz otellere rezervasyonları gerçekleştirmekti onları da tamamladıktan sonra vize başvurusunda bulunduk 3 gün içinde vizemiz hazırdı. Vizemizi de aldıktan sonra yola çıktık.

Sırt çantamı aldım ve yollara düştüm.

Atlas Havayollarının 2 saat gecikmesi de olmasaydı ve Thy benden bir saat sonra gidip beni orada bekleyen arkadaşım da aynı eziyeti çekmemiş olsaydı,  bu uçuş deneyimine 10 üzerinden 9 verebilirdim. Bu aksiliklere rağmen Atlas ile deneyimlediğim ilk yurt dışı uçuşum lezzetli ikramları ve güleryüzlü hosteslerinden dolayı 10 üzerinden 7 almayı hak ediyor. 

Paris- Charles de Gaulle (Şarl de Gul) havaalanını ismini duyduğumda ilk hatırladığım yıllar önce okuduğum Ferhan Şensoy’un Kaleminim sapını Gülle Donattım ’da geçen siyasi adamdı. Şimdi ise Paris’te birçok durak ismi ve havaalanın ismiydi.

Charles de Gaulle havaalanına geldiğimizde metro haritasını aldık ve puzzle çözermiş gibi okumaya başladık. Paris metrosu 16 hattıyla yer altındaki koca bir şehir. Paris metrosunu kullandığınızda Fransa’nın başkenti Paris’in yer üstünde kurulmadan önce yer altında kurulduğunu bir kez daha anlıyorsunuz.  


Otelimize yerleştirdikten sonra, ilk gün nereleri gezeceğimizin planını oluşturduk.  İlk gün Louvre Müzesinide kapsayan Notre Dame Katedrali, Sacre Coeur Bazilikası, Zafer takı ,Montmarte, Eiffel gezisi bizi bekliyordu. Daha sonra Latin mahallesinin sıcacık sokakları tüm samimiyetiyle bizi kucakladı.
Şimdilik bu kadar bir sonraki yazı "Louvre Müzesi" yazısında görüşmek üzere...

3 Ağustos 2015 Pazartesi

Backpacker Rehberi

Backpacker Yola Çıkmadan Önce…
Bu sene uzun yurtdışı seyahatlerimi Sırt çantasıyla gerçekleştirme kararı aldım. Bu karar sonrasında ilk işim vücuduma uygun bir sırt çantası edinmek oldu. Sırt çantası edinmek için ilk olarak Karaköy’deki Outdoor mağazaları ziyaret ettim. Daha sonra da Kadıköy yollarında birkaç mağaza daha gezdim en sonra kararıma varmadan önce bana uygun olacak bir çantaya karar kıldım. Küçük bir araştırma sonrası 40-50LT arasında bir sırt çantasının bana daha uygun olacağı düşündükten sonra gezginlerin jargonuyla, Backpack’i aldım.
Çantayı aldıktan sonra biletleri aldık otel rezervasyonlarını oluşturduk ve destinasyonumuzu belirledik. İlk ülkemiz Fransa daha sonra Belçika, Hollanda ve Almanya ülkelerini kapsayan bir rota oluşturduk. İlk giriş ülkemiz Fransa olacağı için Shengen başvurusuna, Master ülkemiz Fransa’dan başvurmamız gerekiyordu. Fransa ile ilgili zor vize çıkacağı ön yargısıyla başvurduk.  Evrakları eksiksiz tamamladıktan sonra, 3 iş günü içinde 1 yıllık Fransa vizemiz hazırdı. 

Destinasyonumuz hazır, vizemiz hazır işte yola çıkma zamanı işte bu anda tek eksik Backpack içinde olması gerekenler…
Seyahate çıkarken yanımıza neler almalı, çantamıza neler koymalı en önemli kısım. İhtiyaçlar belirlerken bunları sırtımızda taşıyacağımızı ve uçağa bineceğimiz sınırlar dahilinde olması gerektiğini hesaplamakta gerekli.  Mesela Türkiye’den daha ucuz ülkelere a az kıyafetle gidip oradan kıyafet almakta bir seçenek olabilir.

SIRT ÇANTAMDA NELER VAR?
Öncelikle mutlaka bir yağmurluk olmalı, kıyafet olarak bir terlik bir de çok yeni olmayan bir spor ayakkabı almalısınız. Tişörtleriniz dışında, Tayt kullanım rahatlığı ve hafifliği açısından doğru bir tercih. Ayrıca uzun kollu kıyafetler mevsim yaz olsa bile eğer Kuzey ülke tercih ediyorsanız yanınıza muhakkak almalısınız. Aşırı sıcaklarda ülkenin mevsimine aldanıp, mevsimlik kıyafet almayı göz ardı etmeyin. Sonra benim gibi Paris’te  her yerin kapalı olduğu bir Pazar günü Kongre bölgesindeki AVM’yi bulup, Gap mağazasını arayabilirsiniz. Bu uyarılardan sonra temel birkaç gerekesimden kısaca bahsedecek olursam;


•Ağrı kesici.
•Gribal durumlar için etkili ilaçlar. Ben hasta olup gitmiştim orada iyileştim.
•Kas gevşetici krem
•Geniş spekturumlu antibiyotik
•Vitaminler
•Şampuan sabun küçük seyahat setleri işinizi görecektir.
•Yara bandı.
•Ateş ölçer
•Mevsime ve ihtiyacınıza uygun güneş kremi
•Deodoran, roll-on, parfüm.
•Güneş gözlüğü
•Tırnak makası törpü vs
•Sırt çantası: Backpack’inizi bıraktıktan sonra günlük ihtiyaçlarınız için gerekli...
•Suluk
•Kalem, küçük not defteri
Şimdilik bu kadar bir sonraki yazıda görüşmek üzere…
Son olarak sırtçantasının rahatlığından sonra sanırım bir daha deniz kum tatili dışında valiz kullanmayı düşğnmeyeceğim...

8 Temmuz 2015 Çarşamba

İzmir Mayıs Ayında Bir Başka

Herkese bir tatil öncesi Merhaba!


Uzun zamandır yazmaya ara vermiştim. Tatilden önce aklımda kalan tamamlamadığım yazıyı kaleme dökmeye karar verdim.
Mayıs’ta İzmir Bir Başka…
1 Mayıs tatil olmasını fırsat bilerek aylar öncesinden İzmir’e uçak biletimi almıştım. 30 Nisan Perşembe akşamı yola çıkarak soluğu havaalanında aldım. Tatil olmasına rağmen yollar oldukça boştu zira ben, Beşiktaş üzerinden Taksim/Havaş’a binerek 1 saatte Havaalanındaydım. Uçak uçuş iznini almak için 8. sırada olunca biraz geç havalandı ama tam vaktinde İzmir’deydi. İzmir’e  her gittiğimde kendimi ait olduğum yerde hissederim. Çocukluğumun Antalya ve İzmir hattı üzerinde geçmiş olmasından dolayı kurduğum bu bağ…  
Beni karşılamaya gelen arkadaşımla Bornova/ Küçük Park’a geçtik, İzmir’in öğrenci açısından zengin olan bu semti hoş mekânlarla dolu.


1 Mayıs’ta Özdere uçurtma şenliğine gitme kararı aldık. Yola çıktık,  Özdere’nin girişinde bulunan bir kafede serpme kahvaltı yaptık. 
İnanılmaz Rüzgarlı bir tepeydi çaylarımızın soğuması saniyeleri almıyordu.
Kahvaltı sonrası Özdere uçurtma şenliği alanına geçtik. sahilde denize karşı uçurtmalar rüzgarla dans ediyorlardı.
Gökyüzünde harika bir görüntü vardı. Hemen bir uçurtma bulduk ve uçurmaya başladık.
Çocuk olanın verdiği coşkuyla zamanın nasıl geçtiğini anlamadık.

Daha sonra akşam yemeği için Urla’daydık. Urla’nın mezeleri ve lezzetli balıklarıyla karnımızı doyurduktan sonra yola çıktık.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere…



Daha sonraki günlerde arkadaşlarımla buluşup kimi zaman inciraltında balık/çay eşliğinde kitabımı okuyarak günleri geçirdim.


30 Mart 2015 Pazartesi

TOLEDO-MADRİD

Biz Madrid’e kadar gelmişken hemen 100km uzaklıkta bulunan ve şövalyelerin şehri olan Toledo’yu görmeden gelmeyelim dedik ve bir kaç saatimizi şehrin eski, Orta Çağ’dan kalma sokaklarında geçirdik.
Toledo şehri; İspanya'nın ortasında özerk bir bölgede. Madrid'e 70 km. uzaklıkta, trenle yaklaşık olarak yarım saat sürüyor. Madrid'den Atocha Renfe tren istasyonundan binebilirsiniz.
İsa’dan önce 590’da Yahudiler tarafından kurulmuş olan Toledo şehri, Romalılar, Ostorogotlar, Vizigotlar ve Arapların egemenliğinde uzun süre kalmış. 1085’de VI. Alfonso, şehri Araplar’dan geri alarak, İspanya’nın yeni başkenti yapmış. Sonraki dönemlerde Toledo’da üç toplum iç içe yaşamış; Hıristiyanlar, Museviler ve Müslümanlar ve her toplum kendi kültürüyle zenginleştirmiş bu  şehri..
Şehrin tarihi binaları içinde en dikkat çekeni Toledo Katedrali. İspanya'nın en büyük 3.katedrali olan bu yapıda çok sayıda şapel bulunuyor ve Velasquez, Rubens, Goya ve El Greco gibi ünlü ressamların tabloları da bu katedralin duvarlarını süslüyor.
İspanya'nın en ünlü ressamlarından biri olan El Greco uzun yıllar Toledo'da yaşamış. Girit’te doğan, bir süre İtalya’da yaşayan ve Yunanlı köklerinden dolayı “El Greco” yani ‘Yunanlı’ adını alan ressamın eserleri “El Greconun Evi’” isimli müzede sergileniyor. Sanatçının dünyaca ünlü yapıtı Orgaz Kontu’nun Cenaze Töreni tablosu ise Santo Tome Kilisesi’nde bulunuyor.
Toledo daracık sokaklara sahip ve şehre ilk baktığınızda kendini eski bir zamanda yaşıyor gibi hissediyorsunuz. Şehir görkemli yapılarıyla büyüleyici. Yürüyerek oldukça yorulacağınız bir şehir çünkü çok fazla yokuş bulunuyor. 

Oldukça ihtişamlı olan Santa Maria Katedrali, Santa Maria La Blanca Sinagogu ve San Juan de los Reyes Kilisesi’ni görmeden gelmeyin. Eğer vaktiniz olursa Toledo Kasrı’nın içini de gezmenizi tavsiye ediyoruz. Zodocover Meydanı’na çıkan ara sokakları gezebilir, bulduğunuz yüksek bir noktadan ise şehri seyredebilirsiniz.