gezilece yerler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gezilece yerler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Ocak 2015 Perşembe

Roma Gezi Günlüğü


Bu Dünyada tek bir şehir olsa gerek iki Ülkê'ye birden başkentlik yapan kimden bahsettiğimi tahmin etmişsinizdir. Her sokağıyla buram buram tarih kokan büyülü şehir Roma...



Roma’nın simgesi Colosseum ve Fontana de Trevi restorasyonda 2015 Ocak ayına kadar da bu restorasyonun devam edileceği öngörülüyor. 
Colosseum  Anfi tiyatro şeklinde olan elips şeklinde ki bu yapı Roma imparatorluğunu simgeleyen en önemli yapılardan ihtişamıyla göz dolduran bu yapıya Termini İstasyonundan 15 Dakika yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. 
Termini istasyon bölgesi öyle bir bölge ki buradan kalkan trenlerde değil Ioma İtalya Avrupa”nın bir çok şehrine ulaşım sağlayabiliyorsunuz. 
Bu yüzden Roma’da nerede kalınır diye sorarsanız kesinlikle Termini İstansyonuna yakın olan bölgeleri tercih etmenizi tavsiye ederim.
Colosseum’dan nereye giderseniz gidin tarihe tanıklık ediyorsunuz. Colosseum’dan 5 dakikalık bir yürüyüş sonrası , Romanın tam merkezinde yer alan Venezia Pizza yapısına varıyorsunuz.
Bu yapı düğün pastasına andırdığı için Yerli halk tarafından fazla sevilmiyormuş. Ancak bana kalırsa tamamı mermerlerle kaplı bu bina harika! yapının içerisinde kafetaryası ve kütüphanesi bulunuyor. 
Termini İstasyonundan ister yürüyerek isterseniz oradan Barberni İstasyonuna geçip aşağıya doğru dosdoğru ilerlediğinizde Aşk Çeşmesi( Fontana de Trevi’ye) varıyorsunuz yanlız size kötü bir haberim var ki 2015 Ocak ayına kadar bu çeşmeye para atamıyoruz çünkü restorasyonda Ancak Çeşmenin etrafıda ki heykelleri seyredebilirsiniz. 
Çeşme’nin ortasında Deniz tanrısı neptün, solunda bereket sağında ise sağlık tanrısı yer alıyor.
Şehre keşfetmeye devam ettiğinizde İspanyol merdivenleri görmeden olmaz. İspanyol merdivenlerine bu ismi verilmesinin nedeni İspanya Konsolosluğunun bulunduğu bölgede yer almasındanmış.
İspanyol olmayan bu merdivenlerin isim hikayesi benim için tam bir hayal kırıklığıydı.

138 basamaklı bu merdivenlerin en tepesinde Trinita De Monti kilisesi bulunuyor bu arada 138 diyerek tam rakam verdim çünkü üşenmedim saydım! Merdivenlerden aşağıya inince Bernini tarafından yapılan çeşmeyi 2015 yılına kadar göremiyorsunuz çünkü bu çeşmede restorasyonda...



Çeşmenin tam karşısındaki caddeden Alışveriş için ünlü mağazaların olduğu caddeye doğru yürüdüğünüzde Armani’den Pradaya birçok ünlü mağaza bu caddede yer alıyor.
Roma’yı keşfetmek tabiki bu kadarla sınırlı değil bir sonraki yazıda Roma’nın antik uygarlığını keşfetmek üzere görüşürüz
Sevgiler,

8 Ekim 2014 Çarşamba

Masallardan Kalma Sangimignano

Az gittik uz gittik Toskana bölgesini arşınladık. İtalya’da rönesansı yaşamak istiyorsanız Toskana bölgesinde olmalısınız.
Pisa bölgesini, Floransa’yı kapsayan Toskana İtalya’nın tarihinden kültürüne bütün zenginliklerine doyduğu Toskana'da bugünkü rotamız bu Sangimignano
Bir yer düşünün, evlerinin taş oyuklarına kuşların yuva yaptığı, balkonlarda daracık alanlara iplere çamaşırların asıldığı, ufacık ama bir minik köy hayal edin.

 Çevresi bağlarla çevrili Sangimignano işte tamda burası  sizi alıyor bambaşka bir zamana götürüyor. Sangimignano adını tarihi kulelerinden alıyor.
Geçmişte sayısı 72’ymiş, bugüne ise 14’ü ulaşmış. San Gimignano delle Belle Torri (yani Güzel Kulelerin San Gimiganno’su)
Kasabaya ulaşım , Siena ve Floransa’dan tren ya da otobüsle Poggibonsi’ye, buradan da otobüsle 20 dakikada sonunda bir yolculukla gerçekleşiyor
Kasabaya ulaştığınızda, kendinizi ortaçağ film setinde gibi hissedeceksiniz. Sokaklar, evler muazzam, kentin mimarisi etkileyici.
İtalya’nın her yerinde dondurma yemelisiniz. Eğer sıra gözünüzü korkutmazsa bu meydandaki Gelateria di Piazza’dan dondurmalarınızı alın çünkü 2006-2007-2008-2009 senelerindeki ödüllü dondurmacısı bence kesinlikle harika!
San Gimignano’da çok sayıda müze var. Genelde hafta içi 17.00’de, hafta sonları ise 19.00’da kapanıyorlar.
Ortaçağ işkence aletlerinin sergilendiği ‘Museo della Tortura e di Criminologia Medievale’ dikkat çekici fakat biraz ürkütücü!
Dondurmacının karşısında ki giyotin meydanında gelen geçeni izleyip turist olmanın keyfini çıkarabilirsiniz. Giyotin meydanı dedim de, bu kasabanın içinde var bir şiddet yanlılığı ama biz çözemedik.
Kasabanın tepesine çıktığınızda alabildiğince yeşil ,  eşsiz bir manzara sizi karşılıyor olacaktır.
Kasabanın sokaklarını arşınladıkça ortaçağın dokusunu daha çok hissedeceksiniz ben birkaç kareyle size o hissi yaşatabildi isem ne mutlu bana!
Bir başka gezi yazısında görüşmek dileğiyle!

2 Ekim 2014 Perşembe

Ayvalık'tan Cunda'ya, Cunda'dan Asos'a

Tatil denilen şey  benim için, kendimi dinlemek ve  İstanbul’un kaosu içinde  kaybolmuş benliğime nefes aldırmak demekken . Gezi ise çeşit çeşit  kültürleri tanıyıp, farklı farklı şehirleri gezip yeni yerler keşfetmektir.  Bu sene çok gezip az tatil yaptığım bir dönem oldu benim için belkide fırtınalı ruhumu gezerek dindirebilirim sandım. Bu yüzden çok gezdim az dinlendim.
Enerjim hala yerindeyken gezmeye devam ediyoruz. Bugünde  İstanbul Ayvalık üzerinden Cunda’ya varıyoruz. Kaldırım taşlı,  dar sokaklı, mavi saksılı, begonvil bezeli sokakları ve cumbalı evleriyle Cunda tipik bir Rum kasabası..

Cunda’ya vardığımızda ilk olarak Mustafa & Saki'nin Yeri'nde dibek kahvesini içerek soluk aldık. Ardından dar sokakları gezmeye başladık. Gezi sonrası yorulduğumuzda bu sefer Taş Kahve’de kahve molasını vermiştik. 

Dinlendikten sonra tarih yüklü adanın tepesine doğru tırmanmak için tekrar yola koyulduk.
Eski Cunda evleri, sahil boyu, incik boncuk satıcıları, balık restaurantları hepsi öyle güzel biraraya gelmiş ki yol hiç bitmesin istedim.




Tepeye tırmandığımızda harika bir manzara karşıladı bizi , bu manzaraya Koç ailesinin desteği ile yeldeğirmenleri  de eklenmiş.
Adanın tepesinden  manzaraya bakan şirin bir cafe ve değerli bir kütüphane bulunuyor. Selim ve Necdet Kent Kitaplığı olarak geçen bu kütüphane mutlaka görülmeli. Tepeye çıktığınızda soluklanmak için taze nane yapraklarının sarıp sarmaladığı buz gibi bir limonata çok iyi gelecektir.

Cunda’da yapılacaklar bunlarla sınırlı değil bu adaya geldiğinizde mutlaka güzel bir balık keyfi yapın!
Ertesi günü  gündüz Ege’nin buz gibi sularında serinledikten sonra akşam, rotamızı Şeytan Sofrasına çevirdik. Şeytan Sofrası, Üzerinde Şeytan'ın ayak izi bulunduğuna inanılan,insanların  madeni para atarak dilek dilediği eski bir lav birikintisi.
Şeytan’dan dilek dilemek bana göre birşey olmadığı için tüm dileklerimi Güneşin Batma anına sakladım. Alkışlar içinde güneşi uğurladıktan sonra Şeytan sofrasından ayrılıkdık.

Bir sonraki gün dönüş yolculuğuna geçtiğimiz gündü.  Ayvalık, Asos ve Tekirdağ üzerinden İstanbul’un yolunu tuttuk. Asos’a gitmeden mutlaka uğramanız gereken köylerden biri Adatepe Köyü,  

 Kazdağlarının eteklerinde bulunan bu köy yemyeşil doğası oksijen dolu havasıyla sizi de sarhoş edecektir. Köyün denize kapan kısmında Zeus atları bulunmakta dır. Köye varmadan denize bakan yamaca doğru giden ormanın içindeki patika ile ulaşılır Zeus Altarına. Bu yol da oldukça keyifli. Devasa çam ağaçlarının altından,  Adatepe köyünün uzaktan yanyana üstüste konmuş kibrit kutusu gibi görünen taş evlerinin eşliğinde uzun bir yürüyüş yolunun sonunda Tanrıların Tanrısı Zeus’un Karısı Hera ‘ya aşık olduğu tüm körfezi kanatlarının altında aldığı bu manzaraya  ulaşıyorsunuz .
 Eski çağlarda Zeus’a  kurban ve adaklar sunuyorlarmış. Köyün bulunduğu bu bölgede Troia, Midilli, Pers, Atina, Roma, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerini izlerini bırakmış. Adatepe köyünde Cumhuriyet öncesinde Rumlar ve Türkler bir arada yaşıyorlarmış. 
Mübadele sonrasında ise Rumlar Köyden ayrılmışlar. Adatepe Köyünden otlu gözlemesini ve tavşan kanı çayını içerek ayrılıyoruz. Dönüş yolculuğumuzda Tekirdağ Özcanlar köfte’de akşam yemeğimizi yiyerek bitiriyoruz. Yolculuğumuzun sonuna geldik bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle sevgiler,

21 Eylül 2014 Pazar

Venedik Part.2

Merhaba,
Geçtiğimiz yazımda hatırlarsanız sizi Venedik,  Rialto Köprüsünde(Ponte Rialto) bırakmıştık. İşte bu seferki gezi yazımız kaldığımız yerden devam ediyor.
Venedik Rialto’da yapılacak en güzel şey şüphesiz, Granada(Büyük Kanal)  Canal kapsayan bir gondol gezisi olacaktır.
6 kişilik olan bu Gondollar da ki gezi yaklaşık 30 dakika sürüyor ve 6 kişi için 120 Euro ödüyorsunuz. Venedik sembollerinden biri olan bu gondollar
Gondollar yüzyıllardır Venedik içinde taşıma anlamında kullanılsa da artık turistik bir öge halini almıştır. 

Venedik’te gondollar siyahtır bunların neden siyah olduğunu merak etmiş küçük bir araştırma sonrası nedenini öğrenmiştim. Nedenine gelirsek; eskiden Venedik'te ulaşım araçları sizinde bildiğiniz üzere sadece gondollarmış ve Venedik'te yaşayan herkesin bir gondolu muhakkak varmış ve bunların hepsi de rengârenkmiş. 
Venedikliler ve her gün en güzel benimki diye kavgaya tutuşur olmuşlar. Şehrin yöneticileri Venediklilerin bu "en güzel gondol kimin gondolu" kavgasına ve bir yasa çıkartıp son vermişler ve Venedikliler gondollarını siyaha boyamış. Siyah olmasının bir başka nedeni ise siyahın zift renginden kaynaklanan bir renk olmasıyla suya en dayanıklı haline gelmesiymiş.
Gondol turu boyunca neredeyse her binanın tarihini anlatan gondolcumuz sayesinde kanalların arasında gezerken etrafımıza daha dikkatli bakmaya başladık ve Marco Polo gibi tarihi kişiliklerin evlerini de görme şansını yakaladık. Kıvrak hareketler ile yoluna devam eden gondollardaki en büyük risk ise virajlar, bu yüzden binaların köşelerinden dönerken karşıdan gelenleri göremedikleri için bağırarak birbirlerini uyarıyorlar. Daracık balkonları, ahşap kapıları, panjurları ve kemerli pencereleri ile Venedik’in binaları çok fotojenik


Gondol Gezisi sonrası Hard Rock Cafe’de Kahve molası sonrası Rialto köprüsünün karşı tarafında kalan pazara geçtik. Burdan Maske, magnet hediyelik eşya alışverişlerimizi tamamladık. Venedikte eğer iyi bir maske almak istyiyorsanız İtalya damgası olan maskeleri tercihh etmelisiniz onun dışında olan çoğu maske Çinde üretilip pazarlanan maskeler oluyor.
Venedik kesinlikle masalsı bir şehir.İyi fotograf kareleri yakalamak için hiç birşey yapmanıza gerek yok. Şehir size en doğal haliyle sunuyor.


Venedik'te en büyük sorun yerel halkın turiste doymuş olmasından mütevellit pahallı olmuş olması ancak yinede her şeye değer Venedik . 
Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle,