Etkinlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Etkinlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Haziran 2017 Çarşamba

Genç Werther'in Acıları- Opera Bale gösterisi

Merhaba
Bugün sizlerle Süreyya Operasının seçkilerinden birini paylaşacağım.
Genç Werther'in Acıları 



Gösteri Goethe, bu romanından operaya uyarlanmış bir eser.  Goethe nin eserinin Bu kadar güzelleştirilip baleye aktarılabileceğini bu kadar iyi uyarlanabileceğini hiç düşünemezdim. Gösterinin bütün ögeleri takdire şayandı. 
Fakat gösteride ayrı detaylar vardı ki hem hafızamda edindikleri yer hemde güzelliklerinden ayrıca bahsetmek istemekteyim. 
Bu gösteriyi  farklı kılan en önemli detaylardan biri de, hiç aralıksız, 90 dakika boyunca Chopin’i  yorumlayan Azeri sanatçı , Yelena Şekalyovadır. Balerin Baletlerin , bir adım geri gidip çok estetik bir şekilde dönmelerini çok beğendiğimi söylemeden geçemeyeceğim.Diyalog sahnelerinde balet ve balerinlerin fazla ön plana çıkmadan algıyı dağıtmamaları çok hoşuma gitti.Gösteride görsel öğeleri narin bedenler uyumundan bahsetmezsem haksızlık etmiş olurdum.Ayrıca, oyun içinde geçen balo sahnesinde tenörün okuduğu Arya da takdire şayandı. 


Eserle İlgili Kısı bir Bilgi: Konusu Eserin; Werther’in mektuplaştığı hayali arkadaşı Willhelm’in eliyle, mektuplar biçiminde anlatılır, Büyük kentin yarattığı ruhsal çöküntüden doğaya kaçarak Wahlheim’e yerleşen aydın bir gençtir Werther. Orada tanıştığı soylu bir ailenin güzel kızı Lotte’ye aşık olur. Lotte de kayıtsız değildir bu aşka ama Albert’le nişanlıdır ve verilen sözler, ahlaki değerler önemlidir. Lotte Albert ile evlenir. Werther ise bir aile dostu olarak yer alır yanlarında. Ne var ki aşk ve dostluk arasındaki sınır çizgisi zayıftır. Sınırı geçmekten korkan Lotte, bir daha görüşmemeleri gerektiğini bildirir genç adama. Werther’in bu acıya dayanması ise imkânsızdır. Lotte’ye bir mektup yazar; “Bak Lotte! bana ölümün sarhoşluğunu tarttıracak olan o soğuk ve korkunç kadehi elime alıyorum. Onu bana sen uzatıyorsun, ben de alırken hiç duraksamıyorum. Hayatımın bütün istekleri ve ümitleri yerine geldi. Ölümün çelikten kapısını vurmak öylesine titretici ve çetin ki” diyen Werther, “Silahlar dolu. Saat on ikiyi vuruyor. Alınyazısı bu, önüne geçilmez. Lotte! Elveda Lotte! Elveda” sözleriyle mektubuna ve yaşamına son verir. 



Goethe bu eseri yazdığında 25 yaşındaydı.Roman döneminin toplumsal yapısında o kadar etkili olmuştur ki. Romanın piyasaya çıkmasının ardından hem pek çok intihar vakası ile karşılaşılmış, o dönemde ruhsal olarak insanlardaki bu olumsuz değişimin yanı sıra Alman genç erkekleri  mavi ceket, sarı pantolonlara bürünmüştür.
Goethe nin “die leiden des jungen werthers” kitabından uyarlama bale gösterisi 18yy döneminin sahne sanatlarında vücud  bulmuş halidir. Gösteri bale ruhuyla tiyatro ruhunu aynı potada eriten farklı bir eserdi . Kadiköy Süreyya Operasında  geçtiğimiz Kasım ayında izlediğim bu eser  izlenmeye değer.

6 Mayıs 2015 Çarşamba

Gizem ve Birgün'ün Bahara Merhaba Etkinliği

Merhaba
19 Nisan Pazar günü Gizem (Gizemin Saksısı) ve Birgün'ün (1 Acemiden) düzenlediği organizasyonda birçok blog bir aradaydık.
Bir birinden tatlı insanlarla bol eğlenceli, bol sohbetli, bol kahkahalı güzel bir Pazar kahvaltısı yaşadım.
Tutto’nun leziz kahvaltısı ve hazırlanmış güzel organizasyonla keyifli sohbet eşliğinde kahvaltımızı yaptık.
Biraz Tutto’dan bahsedecek olursam. Tutto Cafe ufacık ama sıcacık bir cafe, müzikleri ve müzklerinin ses ayarlaması benim en sevdiğim özelliği, özellikle de birbiribizin sesini duyabileceğiniz yüksek olmayan soft müzik seçimlerini başarılı buluyorum.
Fotograflar eşliğinde küçük detaylardan bahsedecek olursam.

Thats Cookie (aynı isimle instagramda bulabilirsiniz) harika cupcake ler yapmış, büyük bir afiyetle yedik :)
Bahara hoş geldin derken pasta da hazırlanmış o gün için, tadı ve görüntüsü harikaydı :)
Hepimizin adına özel kitap ayraçları inanılmaz güzel bir hediyeydi.
Sponsorlardan bahsetmemek olmaz ilerleyen zamanlarda vakit buldukça değerlendirmelerimden bahsedeceğim.
Doğadan http://www.dogadan.com.tr
Otacı http://www.otaci.com/ 
Moshos Garden http://www.moshosgarden.com/
Kurabiyeler http://www.uneller.com/
Durance  http://www.durance.com.tr/
Bebak http://www.bebak.com.tr/
www.gratis.com.tr
Mumlar https://www.facebook.com/mutlumumlar?fref=ts
Cupcake https://www.facebook.com/ThatsCookieButikKurabiyePasta?fref=ts
Raen http://www.raen.com.tr/
Hc Hair http://www.sacbakim.com/
Pastamız https://www.facebook.com/rapunzlinmutfagi?fref=ts
Şu fotoğraftan ne kadar eğlendiğimi anlamış olmalısınız çocuklar kadar şen olduk. Canım gizem'im ve Birgün'e herşey içşn tekrar teşekkür ederim.
 Bu arada instagramdan #gizemlebirgun  ve  #gizemvebirgunlebaharkahvaltisi hashtag leri ile diğer arkadaşlarımın da yayınladığı fotolara ulaşabilirsiniz.

13 Ocak 2015 Salı

ELLERİMİN ARASINDAKİ HAYAT- İstanbul Devlet Tiyatroları


Yakın zamanda devlet tiyatrolarında yeni bir oyun izleyiciyle buluştu. Oyunun adı;  ‘Ellerimin Arasındaki Hayat’. 
Oyun konusu itibariyle izleyicide merak uyandırıyor.  Oyunun konusu tecavüz suçundan yargılanan bir gencin suçluluğunun sorgulanması ile ilgili yaşamın içerisinde, insanların bilerek ya da bilmeyerek parçası haline geldiği, ölü/katil kavramının sorgulanması. izleyicide yarattığı etki ise vicdani bir sorgulamaya yönlendiriyor olması.
Metin bana farklı gelmedi. Çoğumuzun bildiği klişeler oyunun içinde yer almış.  Oyunun temposu yavaş ilerliyor.
Oyunu güzelleştiren unsur dekorun konun ve oyunculukların ahengiydi.  Sertel Çetiner’in dekor tasarımını yaptığı oyunda kullanılan aynalar seyircinin kendisiyle yüzleşmesini sağlıyor.
Merak edenler için iyi seyirler!

7 Ocak 2015 Çarşamba

Profesyonel- İstanbul Devlet Tiyatrosu


‘Profesyonel’ adlı tiyatro oyununu uzun zamandır duyuyordum. Her izleyen “Muhteşem” diyor, başka bir şey demiyordu. Oyuna olan yoğun talepten kaç kez bilet bulamamıştım. Ta ki bir Cuma günü tesadüfen Bilet sitesine girip, en önde boş bir koltuğu boş görene kadar. Gözlerime inanamadım ve birkaç saniye içinde Beykoz’daki Ahmet Mithat Sahnesine Cumartesi 15:00 seansına bileti aldım. Sözü çok uzatmadan,  gelelim ‘Profesyonel’e oyunu Sırp oyun yazarı Duşan Kovaceviç yazmış. Oyunun konusunun çerçevesi;  Yugoslavya’daki dönüşümden önceki ve sonraki yaşam…
Karakterlerden biri olan 40 yaşlarındaki Teodor Kray’ın (Yetkin Dikinciler) şimdiye kadar iki kitabı çıkmış ve sonunda Tito yönetimiyle bir yayınevinin başına getirilmiş yazar. Diğer esas karakter ise, Teodor’un ofisine, elinde koca bir bavul ve 4 adet ciltli kitapla giren emekli polis memuru Luka Laban (Bülent Emin Yarar).

Oyunun genel amacını oluşturan sistem eleştirileri, hikâyenin içine güzel bir şekilde gizlenmiş ve ara ara kendini hatırlatan depremler gibi ve yine doğru kelimelerle başarılı bir şekilde verilmiş. Oyunun dokunmadığı yer yok insanı duygulara yer verirken bir taraftan da  her haliyle sistemi eleştiriyor.   Oyunun bu kadar sevilmesinin nedenini de samimiyetine bağlıyorum.

Bülent Emin Yarar ve Yetkin Dikinciler gibi iki usta tiyatrocunun olağanüstü oyunculukları ile mest olmamak elde değil. Yetkin Dikinciler oyun boyunca seyircilerle göz temasını hiç kesmedi tiyatro izlemenin keyfini bu durumda bir kez daha anladım. Çünkü Oyuncuyla birlikte oyunun içindeydim. Oyun için söyleyecek başka kelime bulamıyorum. Bu kadar övgü sonrası beni hayal kırıklığına uğratmamış bir oyun yine olsa yine giderim.

19 Ağustos 2014 Salı

Yaz Bitmeden İstanbul’da Yapılacaklar

Merhaba,
Sende tatilin kötüsü olmaz diyenlerdensen,
Pazartesi’lerden nefret edip Cumayı şenlikle kutlayıp
Haftasonundan maximum fayda sağlamak isteyip birde İstanbulda'ysan
Bu yazı tam sana göre...
İstanbul’a  Adalardan Modalardan, Selamlar olsun
İster Anadolu yakasında ol, ister Avrupa yakasında yazın gidielcek en keyifli semt kesinlikle Moda...Kadıköy’ün sıcak prensi
Moda,  Tarihi yarım ada’yı karşısına alıp tüm sevgisiyle onu kucaklar. İstanbul’da yazlık tadında sahire bir semt Moda  çay bahçeleri dondurmacılarıyla meşhur. Aynı zamanda buraya ulaşımda çok keyiflidir.
Anadolu yakasından İster Kabataş ister Beşiktaş isterseniz Eminönün’den motora keyifli bir deniz yolculuğu sonrası iskeleden Balon yönüne doğru yürüdüğünüzde bu semtin sıcak çay bahçeleriyle karşılaşırsınız. Moda semtinde çay bahçelerinden benim favorim Kemal’in Yeri’dir.
Her bir alanı farklı konseptte olan bu çay bahçesinin renkli bardaklarıyla sıcak personeliyle bir çay bahçesinden çok daha fazlasını hissettirir size... Moda’da dilerseniz rıhtımda oturabilir dilerseniz Yoğurtçu parkında yürüyüş yapabilir dilerseniz de Bahariye Caddesinin tepesinden Kadıköy’e inebilirsiniz. Ben Moda semtinde kahvaltıyla açılışı yapıp, Rex sinemasında filmimi izleyip Bahariye’den de alışverişimi tamamlayıp dolu dolu bir günü geçirebiliyor Pazartei gününe biraz daha az stresle başlayabiliyorum bu yüzden Moda semtinin yeri benim için bambaş oluyor.
Ada Vapuru Yandan Çarklı...
Yazın gelişini Adalara giderek kutluyorsanız, yaza vedanızınıda yine adalardan yapmalısınız. Kabataştan kalkan vapurla 1 saat 25 yolculuk yaptığınızda yolculuğunuzu son durak Büyükada da sonlandırabilirsiniz. Prens adaları bir çok alternatifi birden sunar size...

Piknik yapmak istiyorum diyorsanız siz topluca Heybeliada’ya alalım. Bozulmamış doğası ve tenha oluşuyla huzurlu bir piknik için kesinlikle en iyi alternatif. Dilerseniz Heybelide de bisiklet kiralayabilirsiniz ancak adaların tepelere konumlandığını unutmayınız!

Küçük bir arkadaş grubuyla gidip sahil kenarında dalgalar eşliğinde sohbet edeceğiz biz diyorsanız, sizi Burgazada’ya alalım.Burgazada’ya gitmişkende Sinem dondurmadan dondurmanızı yemeden, Ergün pastanesinin speciallerinden tatmadan gelmeyin...
Ayağım Suya Değsin
İzinleriniz bitmiş olabilir ancak siz hala deniz mevsimini kapatamıyorsanız. İstanbul’daki Beach-lerle idare edeceksiniz şimdilik...
Kilyos Beach alternatifleri açısından oldukça zengin bu noktada  size bunlardan birkaç favorimi sunabilirim. Eğer serin bir plaj olsun diyorsanız Mimar Sinan Üniversitesin Beach’i Baykuş sizin için iyi bir alternatif olacaktır. Mimarsinan Üniveristesi öğrecilerine 5 TL girişi olan bu plaj haftasonu 10 TL eğer sizde benim gibi sadece ziyaretçiyseniz haftasonu 25 TL ödeyerek bu plajdan faydalanabilirsiniz.  Yine bir Üniversite Beachlerinden, Burc Beach Hafta içi giriş ücreti 35 haftasonu 45 TL sezonluk üyeliği ise 650 TL. İstanbul’da en pöpüler beachlerden biri Solar Beach içerisinde resturantı olan bu beach aktiviteler açısından oldukça zengin içeri girişi hafta içi 25 Haftasonu ise 45 TL. Kilyos’ta yine bir başka alternatif Suma Beach burasıda hafta içi 20 TL hafta sonu 40 TL giriş ücreti bulunuyor. Adalardan denize girmek istiyorsanız . Bostancıdan ulaşımın olduğu Sedef Adası olabilir. Özel bir kuruluş olan Sedef Elio tarafından işletilen bu ada resturantı plajıyla çok keyifli bir mekan.
İstanbul’un Akciğerlerinde Soluklanmak
Hem yürüyüş yapmak hemde  kitap okuyabileceğiniz bir yer istiyorsanız şehrin akciğerleri parklarına doğru  uzanabilirsiniz. İsmini ünlü futbol klübünden alan Fenerbahçe parkı, dinlenmek yürüyüş yapmak hatta piknik yapmak için ideal, aracınızı parkın hemen yanında ki  otoparka isterseniz bırakabilirsiniz.
Çengelköyde’ki otoparktan sonra istanbuldaki en ucuz otoparklardan biri burasıda 4 TL ile başlıyor. Eğer biraz şanslıysanız sahilede aracınızı parkedebilirsiniz.  Bu parkın içerisinde yeralan Romantika Cafe favori kafelerden bir diğeri...

Avrupa yakasında olanlar için en büyük alanlardan biride Maçka Parkı etrafında nargile içebileceğiniz kafelerde bulunuyor aynı zamanda dümdüz haliyle bisiklet sürmek için sahilden sonra gelen harika bir alternatif. Haftasonu tarihi yarımadada müzeleri ziyaret edip İstanbul’da turist olmak istiyorsanız soluklanmak istediğinize kendinizi Gülhane parkında bulacaksınız.
Yarımadada burunda yer alan Gülhane Parkı harika bir alternatif. Avrupa Yakasındaki en büyük parklardan biride Yıldız Parkı, 10 hektar alana yayılan bu park içinde belediye tarafından işletilen Çadır ve Malta köşkü bulunuyor, fiyatlarıda oldukça makul park Beşitaş ile Ortaköy arasında yeralıyor otoparkıda tüm gün 5 TL.  Tekrar Anadolu yakasına gidecek olursak Üsküdar’da ki Fethipaşa korusu İstanbulun oksijen tanklarından bir diğeri. Yine Çamlıca tepesi bir başka alternatif.
Bunların hiç birini yapmak istemezseniz, sahillerde yürüyebilirsiniz. İstanbul yaz bitmeden yapılabilecek bir çok şeye sahip tatilinz bitse bile
Herkese Mutlu Haftalar.

9 Mart 2014 Pazar

Limón Dance Company


Merhaba Modern Dans Severleri Buraya alalım!
Bugün size dün akşam katıldığım bir etkinlikten bahsedeceğim.
Program içeriği,  ''There Is A Time-Etude-Chaconne-Come With Me'' dan oluşuyordu
Bach'ın muhteşem bestesi 'Chaconne', sahnede vücut bulduğu bu dans gösterisine tam anlamıyla klasik ve modern figürler sentezi denilebilir.
Michelangelo'nun imgelerinin ya da Bach'ın müziğinin dans ettiği gibi bir insan da dans edebilir," diyen José Limón'un kurduğu bir dans topluluğu olan  Limón Dance Company yarım asırlık bir tarihe sahip. Ülkemizde ise ilk gösterisi ni 7-8 Mart Tarihlerinde İş Sanat Kulelirnde sergiledi. Amerikalı dans topluluğun karegrofileri, klasik yapıtların günümüz figürlerine uyarlanması temasıyla şekilleniyor.
Is sanat yine güzel bir etkinliğe ev sahipliği yapti Teşekkürler!
Herkese Sanat Dolu günler dilerim.
Adiós!

31 Ocak 2014 Cuma

Kaplumbağa/Tiyatro

30 Ocak Perşembe akşamı ,  Ali Poyrazoğlunun sergilediği  "Kaplumbağa" isimli oyununu Kadıköy Halk eğitim sahnesinde izledik.
Ali Poyrazoğlu oyunun metini,  İspanyol yazar Juan Mayorga yazdığı "La Tortuga de Darwin
"Kaplumbağa" başlığıyla dilimize çevirmiş, uyarlamış.

 Oyunu farlkı kılan ve en güzel unsuru tarihe, tarihin içinden bir tanıkla bakıyorsunuz. Bir su kaplumbağsı gözünden. Minicik bir kamplumbağ iken, yaşadıklarından ve gördüklerinden yavaş yavaş evrimleşen iki ayağı üzerine kalkan bu kaplumbağa  insana dönüşüyor.
Kaplumbağa Harry Robinson, Charles Darwin tarafından Galapagos Adaları'nda bulunmuş ve Dünya tarihinin son 200 yılının tanığı olmuş. 20. Yüzyılın vahşet yöntemlerini "vahşet sirki" dekoruyla ,evrim geçiren dev kaplumbağanın tanıklığında anlatılıyor.
Bu muhteşem oyunun sonunda Ali Poyrazoğlu mütevazılığı ile “birlikte oynadık” diyor Uzun uzun açıklıyor.
Yakın tarihe ilgi duyan herkesin izlemesi gereken bir oyun...

20 Ocak 2014 Pazartesi

“Dialogue in the Dark” Karanlıkta Diyalog

Sosyal girişim projesi “Dialogue in the Dark”, İstanbul Gayrettepe Metro İstasyonu’nda
18 Ocak Cumartesi günü eşsiz bir empati deneyimi yaşadım esasında,  katıldığımda neyle karşılaşacağımı pek bilmiyordum.
11:30 başlayacak olan program için, yarım saat öncesinden Gayrettepe Metro istasyonunda bulunduk, çünkü bu deneyim öncesi her türlü parlak,ışık yansıtan eşyaları size verilen kilitli kutulara bıkıyormuşsunuz.
11:30 olduğunda  ana girişte 7 kişilik bir ekip olan bize, içeride kullanacağımız sopaları verdiler. Elimizde görme engellilerin kullandığı sopalarla yaklaşık birbuçuk saatlik bir parkurda ilerledik.
İçerde neler oluyor?
Parkur zifiri karanlık görmeden. Duyarak, dokunarak, koklayarak ve  hisssederek keşfe çıkıyorsunuz. Önce görmediğiniz için endişe ve korkularınız başlarken bir süre sonra, burnunuz, kulağınız ve elleriniz gözlerinizin yerine geçmeye başlıyor. Meğerse ben, tek duyu organım gözümmüşçesine,  farkındaymışsınız bir çok şeyin.
Bu deneyim esnasında, göremeseniz bile hissediyorsunuz nerelerden geçtiğinizi. Parkta, sokakta, pazarda, tramvayda, vapurda, bir evin oturma odasında, bir kafedesiniz. Çöp kutusu, bankamatik, meyve sebze tezgâhı, çitler, çiçekler, köprüler, yollar, bisiklet, araba, duvar, basamak, çay bardağı, televizyon, kalem, kâğıt...
Ekibin başında görme engelli bir rehberiniz Abidin Bey mevcuttu ,  İstiklal caddesinde tramvaya hemen sonrasında vapura ya da bir caddeden karşıdan karşıya karanlıkta geçmenin tecrübesini yaşattı. Ayrıca Etkinliğin ana sponsoru TTNET içeride ,sesli betimleme sistemi kullanılarak görme engellilere uygun ev sinema odası,hazırlamış.
Çoğu zaman ekipteki arkadaşlarınıza temas ediyorsunuz ve oradakilerle aranızda bir bağ oluşuyor, ta ki çıkışa gidip aydınlıkta yol alıncaya kadar...gözlerindeki ışık kaybolsa da yüreğindeki ışığı kaybetmemiş görme engelli rehberlerimize ayrıca teşekkür etmek gerek.
Proje Nasıl Başladı?
Projenin Almanyada ki,  kurucusu Andreas Heinecke, radyo istasyonunda çalışırken, karşılaştığı  görme engelli meslektaşının,   görenlerin sahip olmadığı birçok özelliğe sahip olduklarını farkeder. Andreas, görme engelli genç meslektaşını iyi bir radyocu olması üzere eğitirken, kendisi de onun tarafından hayata dair eğitilir. Bu deneyimin olağanüstü değerinin farkına varır. Andreas, 1995’te ilk sosyal girişimini başlatmaya ve bu deneyimi diğer insanlarla paylaşmaya karar verir.
Bugüne kadar 6 binden fazla engelliye istihdam yaratan proje kapsamında İstanbul’da ise 30 kadar görme engelli çalışıyor. Etkinlik sonrası bizi Projenin Başrol oyuncusu Hakan Elbir Karşıladı kendisiyle yaptığım kısa sohbet sonucu projeyle ilgili şunları anlattı: ” Tamamen karanlık olarak yaratılan ve hayatın farklı kesitlerinin deneyimlendiği bu ortamda, Dialogue in the Dark İstanbul olarak bizim ana hedefimiz ise kalıcı olarak, Diyalog Müzesi’ni açmak.  Empati, ayrımcılık ve duyuların keşfi gibi konularda küçük yaştan itibaren farkındalık yaratabilmek ve tıpkı Almanya’da olduğu gibi Eğitim müfredatına dahil olabilmek.” Hakan Elbir Bu projenen uzun soluklu olmasını diliyor bu deneyim sonrası bizde kendisiyle hemfikir olduk ve aynı temmin içerisindeyiz. Dünyanın çeşitli ülkelerinde bu deneyimi yaşamış olan ve projeyi Türkiyede hayata geçirmeyi başaran Hakan  Elbir Ayrıca  Sözlerine şunlarıda ekliyor. “ görme duyusuna sahip bizlerin tek bir duyu organı olan gözüyle deneyimlediği bi dünya yaşarken görme engelli insanları 4 duyu organı ve farkına vardığı birçay şeyin varlığımevcut Ayrıca projede çocukları da düşündük. Televizyon, video ve internet tüm dünyayı çocuğun odasına getiriyor fakat bu, sadece tek bir perspektiften gözlemlenebilen bir dünya. İnsanın algılama becerisinin müthiş potansiyeli giderek ihmal ediliyor ve tamamen yitirilme tehlikesiyle karşı karşıya.” Ben projeden de yaşadığım bu deneyimden de inanılmaz keyif aldım ve burda bu yazıyı yazmak için sabırsızlandım eğer bu yazıyla daha fazla kişiye ulaşıp bu projenin daha uzun soluklu ülkemizde kalmasına bir katkım olabilirse ne mutlu...Hafta içi tekrar bu deneyime yaşamak için katılacağım.
Eğer sizde ,Karanlıkta Diyalog deneyimini yaşamak istiyorsanız biletlerine biletix.com üzerinden ulaşmanız mümkün.Giriş Fiyatı 25 İndirimli 17 TL bu ay sonuna kadar devam ediyor.

9 Ocak 2014 Perşembe

Klasik Konser JOSHUA BELL/Academy of St Martin in the Fields

İş Sanat “yıl boyu sanat, yıl boyu festival”
İş Sanat Etiknlikleri İş Kuleleri'nde bulunan ve 2000 yılından bu yana konuk ettiği dünyaca ünlü sanatçı ve toplulukları ağırlayan İş Sanat, İstanbullular için bulunmaz bir nimet...
Her sene Ekim ayında yayınladığı etkinlik takvimiyle, Dünyüca ünlü seçkin sanatçıları ağırlayan İş Sanat bu senede ajandamı renklendirdi.
8 Ocak akşamı Leventteki İş Sanatta Dinlediğim konser  2014 yılımın ilk konseri oldu. JOSHUA BELL Academy of St Martin in the Fields  orkestrasını kemanıyla yönettiği  ve Sir Neville Marinner'den sonra BELLin orkestranın ilk başına gelen kişi olması beni meraklandırdı.
JOSHUA BELL  Nefes kesen virtüözitesiyle, ruhumu dinlendirmesinin yanı sıra kulaklarımın pasını sildi.
Konserin ilk bölümünde bir rönesans/barok dönem dansı olan Chaconne ile başladı. Barok dönemde zaman zaman bestecilerin süit bölümü olarak düşündükleri bu dans. Bu konserde de bach'ın 1004 eser sayılı üç bölümden oluşan bir chaconne olarak yerini aldı. Chaconne re minör-re majör-re minör  olarak üç bölüme ayrılan bu  keman partitasında, İlk bölmede serbest melodik, ritmik ve armonik değişimler temanın  özünü yasıttan türdendi. İkinci bölmede möjerle geçiş ve devamlı yükseliş tam anlamıyla bir tim zenginliğiydi.Bu bölüm,tekrar minör tona dönüşen üçüncü bölümle daha sakin ve ana temanın tekrarıyla sona erdi.25 dakika süren bu  İlk bölüm,  muhteşem adeta büyüleyiciydi.
Yaylılar ve Basso continuo için Konçerto No. 2, BWV 1042, Mi Majör
İkinci bölümde Mi Majör tonda  Sebastian Bach (BWV 1042), 4/4 ölçüde neşeli allegro tempodadır.Birinci bölümü sonat formundadır orkestaranın JOSHUA BELL ile birlikte sunduğu canlı bir tema ile başlar. İkinci bölümü ki beni en çok etkileyen bölümdür. ¾ lük bir tempoda Do-diyez Minör tonda , bas partisinin değişik şekillerinde ağıt havasındaki bir ezgiyle süslenir üçüncü bölümü Mi-Majör tonda neşeli (allegro assai) hatta dahada neşeli(rondo) biçimindedir.   Bu bölüm 18 dakika sürdü ve ardından ara verildi. Ben efsunlanmışcasına yerimden kalkamadım.
L. v. Beethoven Senfoni No. 3, Op. 55, Mi bemol Majör ''Eroica'' eser yer verildi.
Eroica, devrimci kahramanlık üzerine bir eserdir. Beethovenın Napoleon Bonaparte'a ithaf etmeyi düşünerek bestelemeye başladıgı 3.senfoni olarak da bilinen Eroica, Napoleon ihtilalden sonra kendini tekrar imparator ilan edince Beethoven yaşadığı hayal kırıklığı ile, ithafının bulundugu ilk sayfayı yırtıp atmış ve "Büyük bir adamın anısına bestelenmiştir" diye değiştirmiştir. Daha sonra belirli bir para karşılığında Prens Lobkowitz’e ithat edilmiştir. Halk karşısında 1805 tarihinde çalındığında tutucu Viyenalılar bu eseri beğenmediler.

Eroica, da  birinci parlak ve canlı(allegro con brio) tempodadır.Gerilim ve dinanizmin çok iyi değerlendirildiği bu bölüm kahraman bir kişiliği yansıtır. İkinci bölüm Do-Minör tonda oldukça ağır(ADAGİO ASSAİ) tempoda başlar ağır bir matem marşıdır.Bu bölüm ünlü besteci Mendelssohn'un cenaze töreninde de icra edilmiştir.  İkinci tema sakinleştiricidir. Ardından bunu yine hüzünlü bir tema izler.Ana temanın tekrar duyulmasıyla, bölüm hüzünlü ve hafif sesle sona erer. 6 dakika süren 3.Bölüm ¾ lük ölçüde canlı ve çabuk(allegro vivace) tempoda devam eder.4.Bölüme bir özet denebilir. Eser malum Napolyon'a bestelemiş olduğundan, bitişinde de bir zafer havası yok denilemez. Eroica 50 dakika süren bir senfonidir.Klasik müzik tarihinin en uzun senfonilerindendir. JOSHUA BELL konserin aradan sonraki bölümünü orkeskrayı yöneterek oturarak icra etti. JOSHUA BELL in performansı karşısında ben ve bütün salon büyülendi. İnanılmaz güzel bir enerjiydi.
Konser Salonundan biraz bahsedersem şık ve başarılı bir konser salonu ve aynı zamanda akustiği de muhteşem!! Ancak seyirci kısmında neredeyse hiç eğim olmaması  sahnenin tamamını görmenizi kısıtlıyor. Aya İrini Konser Salonundan sonra akustiği açısından benim için ikinci favori mekan denilebilir.
Geçtiğimiz senede,  yeni yil konseri kapsamindaki Strauss gecesi ile güzel bir  gece gecirmemizi saglamiştı.
Ulaşımı rahat araçla geldiğinizde otopark sorununuz olmuyor. Ancak kapalı otoparkı biraz dar ve biçimsiz Park valeye teslim etmediğime çıkarken biraz pişman oldum. Çünkü konser kalabalığı sonrası inanılmaz bir trafik oluşmuştu. Eğer iş çıkışı benim gibi biraz erken giderseniz Cihat Aralın Retrospektif sergisini gezebilirsiniz. Sergi 2 Şubat tarihine kadar devam edecek. (Sergi, pazar ve pazartesi günleri hariç, her gün 10.00-19.00 saatleri arasında izlenebilir.) Ya da  civardaki İş Kulelerinde hem alışveriş yapıp hemde keyifli zaman geçirebilirsiniz.
Olağanüstü bir oda topluluğunu dünyanın en önemli solistlerinden biriyle buluşturan  İş Sanat’a  yaşattığı bu gece için Teşekkür ederim.

18 Aralık 2013 Çarşamba

Haftasonu Hiç birşey Yapamazsak Sahilde Yürürüz

Haftasonları İstanbuldaysam bir günümü mutlaka yürüyüş yaparak değerlendirmeye çalışıyorum. Yürüyüş yapmak Hem ruhuma hem bedenime iyi geliyor.

Bunun içinde Anadolu Yakasında Bostancı sahilini yakın olması dolayısıla tercih ediyorum geçtiğimiz haftasonu yürüyüşüme fotograf makinamı alarak devam ettim ve sahildeki yaşama dair küçük kareler elde ettim şimdi bu yazımda o kareleri sizinle paylaşmak istedim











Sevgiler
Esra