27 Şubat 2014 Perşembe

Bir Film olarak Anne Karenina


İşte Teatral ögelerin ustaca kullanılması sonucu edebiyatla sinemanın buluşmasının  harika bir çıktısı. Anne Karenina  neredeyse hepimizin ezbere bildiği Tolstoy romanın bundan daha güzel bir uyarlama ile beyazperdede gösterilemez,  19.YY Rusya aristokrasisi ve yasak aşk daha güzel anlatılamazdı.
Çoğumuzun okuduğu bu  eseri , ele alıp ondan,  teatral  bir sinema eseri yaratmak epeyce cesaret isteyen bir iş fakat çekim tekniklerini o kadar ustaca kullanılmışki,Hollywood teknikleri solda sıfır kalmış.
Özellikle filmdeki çekim tekniğini çok sevdim,  bir tiyato dekoruna yerleştirerek, çekilen bu film müzikal gibi tasarlamış. Müziğe dayalı o uzun vals sahnelerinde oyuncular bir opera sahnesinden gelip,  cam ekrana yerleşmiş.  Tarlada hasat yapan köylüler  bir Monet veya Goya tablosunun vucüd bulmuş hali, rüya ve gerçek arasında kalmış bir dans gösterisi...
Tiyatro-sanat, aşkındanmıdır bilmiyorum ama filmdeki çekim tekniklerine sanatsal ögelerin dizilimine tek kelimeyle BA-YIL-DIM!
İzlemenizi tavsiye  ederim, Mutlu Günler!

26 Şubat 2014 Çarşamba

Marka Hikayesi/ KOMİLİ


KOMİLİ ZEYTİNYAĞI
Burada sizleri akademik terimlerle sıkmadan markaların yolculuğuna çıkacağız. 
İlk Marka Komili,  Sevgiler
Komili Zeytinyağının öyküsü 1878’de Midilli Adasında başlar. O yıllarda ada Osmanlı toprağdır. Komi’li Hasan, adada sabun ve zeytinyağı üreterek  geçimini sağlamaktadır. Aile Lozan Antlaşmasından sonra  mübadele gereği Ayvalığa göç eder ve kuşaklar boyu süren Komili markasının öyküsü başlar.
Komililer, adının hikayesini şöye anlatıyor.” Aile esasında Midilli adasının Yere bölgesindedir. Yere deniz kenarındadır. Ancak Komi köyü biraz daha içeride, zeytinliklerle kaplı tepelik bir alandadır. Babamın dedesi  sürekli Komi ye gidip geldiği için Komi’li Hasan olarak bilinirmiş. Üretilen bütün zeytinyağları yemeklik kullanılamadığından, ayrılan kısım sabun olarak değerlendirilirmiş”
“Kalitesiz ürünle alıcıyı birkez, kendini ebediyyen kandırırsın” diyerek yola çıkan Necmi  Komili 1950 yılında Ayvalıktan İstanbula yola çıkar. 1960 yıllarında bütün dünyada tamamen emek yoğun üretimden, seri üretime yeni geçilmektedir. İtalyan Mazzoni firmasının beşinci müşterisi Necmi Komili olur. Çünkü Komili markası yenilikçidir.
Komili 1950 yıllarında yaşanan hızlı nufüs artışı ve kentleşme sorunlarından dolayı artan talebi karşılayamaz duruma gelir. 1950 yıllarında artan talebi karşılayabilmek için margarin üretimi başlar. Bu durum zeytinyağı üretimi biraz gerilere iter çünkü zeytinyağı üretimi zahmetlidir.
1950li yıllardaki ithal ikameci politika yüzünden o yıllarda komili ihracat teşvikleri dolayısıyla dış ticarete önem verir. 1972 yılına geldiğinde Komili zeytinyağına önem verir. Ancak o yıllarda üretimde ki en büyük sorun ambalajlamadır.
Zeytinyağı kare teneke kutularda satılmaktadır ve bu kutular dışarı sızma yapmaktadır. Küçük ambalajlama yağın kalitesini daha da üşürdüğünden o da iyi bir alternatif değildir. Alternatif arayışı firmanın aklına şunu getirir. O yıllarda Türkiye motor yağı üretiminde ivme kazanmıştır. Pazara sunulan motor yağları silindir şeklindeki teneke kutularda satılmaktaydı, bu teneke kutular otomasyonla üretiliyor ,daha ucuza mal oluyor ve sızma problemini ortadan kaldırıyordu. Komili zeytinyağını bu kutularda pazarlama fikrine sıcak baktı, herkes bunun yanlış olduğu söylemesine rağmen. Yeni tasarım logosuyla ve yeni kutusuyla ürünü bu kutularda “ Yeni Komili Altın Kutuda “ kampanyasıyla  zeytinyağını piyasaya sunan Komili büyük bir başarı elde etti.

 Ayrıca basın ve reklamlarda zeytinyağının içilebilecek kıvamda olduğundan da söz edilir. Daha o yıllarda zeytinyağının tadı ve sağlıklı oluşu önplana çıkarılır.Ambalajdaki değişiklik iletişimin gücüyle birleşince marka inanılmaz bir Pazar başarısını yakalar.
1990 yıllarına geldiğimizde Türkiye margarin pazarında küçülme eğlimine girmişti. Margarin sektöründe yer alan Unilever  1993 yılında Komili markasına ortak oldu. 1991 yılında da “Tabiatın Mucizesi” kampanyasıyla Komili zeytinyağı kendinden çok söz ettirmeye başladı.1980 li yıllarda zeytinyağı ile ilgili “zeytinyağı ağırdır, kokuludur pahallıdır” yanlış bir kanı mevcuttu. Bu bilgi eksikliğini komili Kalp ve damar doktorlarıyla işbirliği yaparak tamamladı. O yıllarda Houston Üniversitesi tarafından  zeytinyağının sağlığa yararlı olduğunu anlatan, hatta onu uzun yaşamanın sırrı olarak görenAkdeniz diyeti diye birçok bilimsel çalışma yapılmaktadır. Komili o yıllarda bu akademik yayınlara erişir, bunları Türkçeye çevirtir ve doktorlara hemşirelere yönelik geniş çaplı bir bilingilendirme kampanyası başlatır.


1992 yılında Kristal Elma ödülünü alan bugün bile çok net anımsanan “Tabiatın Mucizesi “bu kampanyası, Komili markası için dönüm noktasıdır.Marka 1993 de  Tamamen Unilever’e geçer  bu kampanya bir süre daha yayınlanır ve 1994 yılına geldiğimizde Komili ambalajları tekrar yenilenir.Tabiatın mucizesi kampanyası iki yıl sürer. Bu sürede tüketici  ve Pazar zeytinyağını iyice sever ve benimser. Pazarda ki yeni rakiplerde bu söylemden etkilenirler. Bunun üzerine Komili zeytinyağı 1995 yılında diğer markalardan ayrışmak için “Akdeniz” temasını sahiplenir. 1997 yılında Ogily imzası ile “Akdeniz” teması kullanılır. Ancak yurtdışındaki ile  Türkiyedeki Akdeniz algısı farklılığı nedeniyle Akdeniz algısı tüketicinin zihninde oturmaz ve farklı bir pazarlama kampanyasıyla reklama yeniden konumlandırır. Akdeniz dendiğinde Türk insanın aklına Antalya , Alanya gelirve zeytin bu bölgelerle bağdaşmaz. Halbuki uluslarası anlamda Akdenizin çağrıştırdığı ülkeler İspanya, Portekiz, İtalya ve Yunanistandır. Markanın yaptığı Pazar araştırmaları sonucu, tüketici gözünde gerçek zeytinyağının tatil dönüşlerinde Ege bölgesinden Kuzey Egeye otomobille geçerken yol kenarında köylülerden satın alınan dökme zeytinyağı olduğuna dair,  zeytinyağı ile ilgili yanlış bir algının olduğunu tespit eder. Bu algıyı değiştirmek amacıyla “Komili Ağacı” temalı bir pazarlama kampanyası geliştirilir bu kampanya ile özel üretime geçilir. Ulus 29 adıyla özel zeytinyağı üretilir.
Türkiyenin sahip olduğu yüzlerce değer arasından bazı değerler vardır ki yeri başkadır. Çünkü onlar Türk ekini alarak anılırlar. Örneğin Türk Lokumu, Türk kahvesi, Türk Tütünü, Türk hamamı ve Türk Zeytinyağı gibi. İşte Komili markasıda buradan yola çıkarak Türk zeytinyağının Hikayesini devam ettirmiştir.

Bu yazı dizisinde  kronolojik olarak Türkiyenin gerçek zenginliği olan markaların yaşam yolculuğuna çıkacağız. Bu yazı Dizisinin hazırlanmasındaki Başlıca kaynak Reklamcılık vakfı Yayınlarından çıkan TM Marka dizisi NÜkhet Vardar, El izi İletişim yayınlarına ait Kaynaktır.

25 Şubat 2014 Salı

Oyun Arkadaşı


Ted Movie
Hayat bir oyun alanı ve Hepimiz birbirimizle oyun arkadaşı değilmiyiz.
Büyüdükçe oyunlar azalıp hayallerin yerini sorumluluklar almış olsa bile...
Büyüdüğümüzden beri ne değişti  ki ?
Biraz isimler, biraz da biz  
Ama oyun alanı, Oyun arkadaşları hep aynı değilmi ki
Oyun arkadaşı önemlidir, çünkü beraber oyun oynamak, beraber öğrenmek, beraber büyümektir. Ama oyun arkadaşı kalabilmek  zordur,
Hep yeni bir, oyun oynamak gerekir.
Oyun arkadaşları arasında küslük olmaz, olsa bile hemen barışılır.
Çünkü pek seversin, çok seversin, hep seversin oyun arkadaşını sevmelisin de..
Artık yanında olmasa, artık seni sevmese bile...
Kollarını iki yana açıp, "kocaman-kocaman-koskocaman!"  
Seni Seviyorum diyebilmelisin
Büyükler için, mizah dolu bir film "Ted Bear"  izlemenizi tavsiye ederim

22 Şubat 2014 Cumartesi

Bu Hafta İzlediğim Filmler


Merhaba,
Bu  yazımda, geçtiğimiz hafta, izlediğim birkaç filmden,  bahsedeceğim

Fotografladaki sırayla gidersek,  The Reader,  Okuyucu adıyla dilimize çevrilmiş bu film Bernhard Schlink - Der Vorleser kitabının  uyarlaması. Başrolde Kate Winslet var. II. Dünya Savaşı sonrası, 1958 yılında Almanya'da, II. Dünya Savaşı sırasında bir toplama kampında 300 Yahudi kadının kilisede yanarak ölmesine izin vermekten yargılanan Hanna(Kate Winslet), okuma yazma bilmemesinin, uğruna katil damgası yemesinden daha büyük olduğu inancına sahip olmasının ilginç hikayesi. 
Filmde beni rahatsız eden nokta, gereksiz cinsellik ögesiydi. Bana kalırsa kitap uyarlaması olarak kitabı beyaz berdeye aktartltrken biraz sığ kalmış, yinede izlenmesi gereken flimler arasında...
Bir diğer filmimiz "The Book Thief". Yine bir kitap uyarlaması yine, 2. Dünyü Savaşı Almanyası...Bu film, Markus Zusak kitabının başarılı, bir uyarlaması. Bir kere anlatım şekli çok farklı, zira tüm hikaye ölümün/azrailin ağzından anlatılmış. 2. Dünya Savaşı yıllarında Nazi Almanyasında yaşayan Liesel'in, okuma aşkını anlatıyor. Liesel tüm sevdiklerini kaybederken, kitapları ve yaşamını yazdığı sayfalar sayesinde hayatta kalmasının güzel bir hikayesi. Kitabı okunmalı ve filmi izlenmeli tavsiye olunur
Son filmimiz Kaptan Phillips Paul Greengrass tarafından yönetilen gerilim filmi.  Başrollerinde Tom Hanks ve Barkhad Abdi oynuyor.Ticari denizci Kaptan Richard Phillips'in 2009 yılında Somalili korsanlar tarafından rehine alınmasını gerçek olaylardan alıntılarla anlatan, biyografik heycanlı bir film. Biyografik romanı vermış okumadım bu yüzden kitabı hakkında  fikir sahibi değilim.  
En iyi film, en iyi yardımcı erkek oyuncu, en iyi uyarlama senaryo olmak üzere 6 dalda 86. Oscar'a aday olan filmdir.
Son olarak, 19 Şubat Akşamı TRT 1 de benim için Kült filmlerden biri olan 1996 yapımı FORREST GUMP’a denk geldim.  Başrol oyuncusu Tom Hanks’e Oscar ödülü getiren bu filmden  , kısaca bahsetmek isterim. Yine bir kitap uyarlaması olan bu film, 90lı yıllarda Amerikada yeniden yükselmeye başlayan Varoluşçuluk akımının sinemaya uyarlanmış halidir. Flimde IQ 75 olan Forrest Gump siradan bir yaşam sürken başına gelen olaylardan oluşur. Forrest,kendisine verilen herşeyi oldugu gibi kabul eder, yaşar. Herkesin hayata bakış açısı, olaylardan çıkardığı sonuçlar çok farklıdır Forrest’ınki ise oldukça saf ve yalındır. Forrest Gump saflığın filmidir.
Bu film sonrası aklıma Kafkanın sözü gelir, “Anlamanın ilk belirtisi ölme isteğidir” gerçektende  öyledir. Anlayıp farkındalık yarattıkça hayata, zorlar hayat bizi adapte olmaya kabullenmeye... Film hakkında izlemeyenlere ayıp olmasın diye ipucu vermek istemiyorum ancak izledikten sonra bu söz taşları oturtuyor.
Bu haftanın önerileri böyle,herkese şimdiden iyi seyirler!

18 Şubat 2014 Salı

13. !f İstanbul

13. İstanbul  Bağımsız Film Festivali başladı. 23 Şubat tarihine kadar devam ediyor. 9/6 çalışanı olarak ancak 19:00 sonrası seansları için  uygun olurken çoğunluğuna yoğunluk ve başka programlar dolayısıyla katılamadım. En sonunda 21 Şubat Akşamı 19:00 Seansına Y Michel Gondry’nin  Noam Chomsky ile yaptığı sohbetlerden oluşan son filmi ‘Uzun Boylu Adam Mutlu mu? Noam Chomsky ile Canlandırma Bir Sohbet’ flimine programımı oluşturdum. 
Michel Gondry, 2004 Yılında Sil Baştan/Eternal Sunshine of the Spotless Mind’dan hatırlıyorsunuzdur.
Eternal Sunshine of the Spotless Mind/ Sil Baştan filminin yönetmenibu filmde, dilbilimci, filozof, tarihçi, mantıkçı, aktivist, siyasi eleştirmen ve yazar sıfatlarının hepsine birden sahip olan Noam Chomsky’le yaptığı sohbetleri canlandırma sinemasını kullanarak beyazperdeye aktarmış merakla izlemeyi bekliyorum.
13.!f İstanbuldan kendime seçtiğim film bu. Hangi filmi seçtiniz yorumlarınız nedir? Tavsiye edeceğiniz filmler var mı Sevgiler.

9 Şubat 2014 Pazar

Şark Dişçisi / Tiyatro İBB


Şehir Tiyatroları’nda 2011-2012 sezonundan beri oynayan Engin Alkan Yönetmenliğinde “Şark Dişçisi”, bu sezon izlediğim ilk müzikaldi.
Oyunun konusu ; kadın ve erkek arasındaki ilişkileri ve toplumsal hayatı üzerine gelişen kadın-erkek ilişkilerinde ki yalanlar ve entrikalar, kavuşamayan sevgililer kaçıp- kovalamacalar. Hikayenin ana karakterleri, çapkın Ermeni dişçi Taparnigos ile karısı Marta.
Oyun süresi  üç saat aşıyor bu yüzden haftsonu izlemenizi tavsiye ediyorum. İş çıkışı gidilmesi durumunda “sıkıcı”  gelebilir
Gelelim oyunculuklara Taparnigos rolünü bu sezon üstlenen Kubilay Penbeklioğlu, oldukça sempatik başarılı buldum özellikle Taparnigos ile karısı Marta’nın arasındaki atışmalar en çok güldüğüm sahnelerdi.
Dekor ve sahne uygulamalarını çok başarılı bulmadın ancak  kostüm ve aksesuarlar hakkını yiyemem özelliklede sıradışı peruklar, makyajlar oyunu renkli hale getirmişti.
Bu müzikalde en sevdiğim unsur  orkestrayı sona sakladım. Tiyatroda mizah ve müziğinin birarada olması basarili bir temsil oluşturuyor. Bu konuda benimle hem fikir olan  seyircilerle birlikte bu temsili büyük bir coşkuyla ayakta alkışladık..
Müzikli, danslı,  mizahlı bu güzel oyunu  izleyiniz. Şimdiden iyi seyirler!

6 Şubat 2014 Perşembe

Mutlu Cumalar


Merhaba,
Herkese Musmutlu Cumalar!!
Haftanın en ama en sevdigim günü Happy Friday!
 Herkese ama herkese günaydınlar :c)
Bugün,  söylemesi kolay yapması zor biliyorum ama, bütün sıkıntınızı stresinizi bir kenara bırakın ve Cumayı hissedin.
Haftasonu ne yaparım diye düşünenler için ise, Çocukluğumuzun en güzel oyuncağı Legonun ilk uzun metrajlı flimi çekildi ve 7 Şubatta (bugün) sinemelarda yerini aldı.
Lego Severler haydi Sinemaya!
Bu filmle birlikte sinema sektöründe LEGO az kullanılmasına rağmen, bugüne kadar LEGO'yla yapılanlar saymakla bitmiyor.Flim afişleri, gemiler, kliseler, arabalar daha neler neler benim en sevdiğim Charli Chaplin Modern Times  flim afişi olmuştur neyse lafı çok uzatmadan sizi birkaç güzel örnekle başbaşa bırakıyorum
Herkese Hoşçakal!



woow!


London!





Sevimli Panda!