28 Ağustos 2014 Perşembe

Şirince

2012 yılında Maya takvimine göre kıyamet kopacaktı. Herkeste bir hazırlık başladı. Kıyameti bekleyenlere yeni bir grup insan eklendi o sene Şirince de kıyameti bekleyenlerler.
Kıyamet kopmadı ve hala burdayız ancak bu kıyamet söylentileri Şirince’ye epey şöhret kazandırdı. Şirince hakkında o kadar çok şey yazıldı çizildi ki bana söyleyecek pek şey kalmadı. Yine de ben bildiklerimden kısaca derledim topladım. Biraz da Fotograflar size anlatsın.
Şirince Köyü dediğimizde çoğu kişinin aklına ilk gelen meyve şarapları olur. Her ne kadar esans kullanmadıklarını iddia etseler de, meyveden yapılan şarapların 10 tl'den satılmayacağını hepimiz tahmin ediyoruz.
Çoğunlukla esans kullanılan bu şarapların bazılarında meyve esansının kimyasal tadı çok fazla hissediliyor.Eylül’ün ilk haftası bu köyde he şarap festivali yapılıyor yani önümüzdeki hafta bu köy meraklıları için pek eğlenceli olabilir.
Şirince demek sadece şarap demek değildir. Dar sokaklarında gezmesi de bir o kadar zevklidir. Ya da ahşap evlerinde cibinlikli yataklarında uyumak. Kültürel birşeylerde yapmak isterseniz.
Şirince Artemis Taş mektebi gezebilirsiniz.
Bunun dışında Şirince ile ilgili çok yüksek beklentilerde olmamanızı tavsiye ederim.
Aydın'a yakın olan bu belde İzmir'e bağlı ve İzmir Basmaneden bu köye ulaşım çok kolay. Basmane garından Denizli treni ile Selçuk'a, Selçuk otogarından da şirince dolmuşlarıyla köye gidilebilirsiniz
Keyfiniz bol olsun

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Sedir Ada'sı

Bugünde sedir Adasına uzanıyoruz.
Sedir Adası ismi, Romalı komutan Antonius'un kraliçe Kleopatra ile buluşmak için Mısır'dan getirttiğine inanılan altın sarısı kumlardan geliyor.
Sedir Adası'nın kıyısındaki kumlar,Ege ve Akdeniz'de Sedir dışında sadece Girit Adası'nda görülüyor. Karbonatlı suların etkisiyle az sayıda ve uzun sürede oluşabilen kumlar koruma altına alınmış koruma altında olduğu için terlikle bile girilmesine izin verilmiyor. Sedir Adası’nın diğer bir adı da  Kleopatra plajı ben uzunca bir süre  ikisinide farklı bir yer gibi algıldığım için belirtmek istedim.
İçerisinde Antik bir Kentide bulunan bu Ada müze alanı  giriş 5 TL ancak ''Müze kart''ı bulunanlardan ise girişte her hangi bir ücret alınmıyor. Adadaki şezlong ve şemsiyelerden ücret ödemeden yararlanabiliyorsunuz.
Mutlu Haftalar

22 Ağustos 2014 Cuma

Patara'dan İztuzu'na Baştan Başa Dalyan

Kaş Fethiye yolu arasında ilk sapaktan içeri girdiğinizde küçük bir köy olarak karşılar sizi Patara. Bu köy aynı zamanda bir zamanlar Büyük Likya uygarlığına başkentlik yapmıştır. Caretta  Carettalar’ın yaşam alanında olduğu plaja sahip olan Patara'nın kumsalında dilerseniz Deniz'in tadını çıkarabilirsiniz, ya da dilerseniz Antik Kent'i keşfedersiniz. 
Patara Kentinin denizi dalgalı ve tuzlu bir o kadarda huzur verici, müze alanı içinde yer alan bu alanda Kafe Restaurant ve plaj bulunuyor. Patara'ya giriş 5 TL müzekart sahibi olanlara ise ücretsiz.
Patara’dan Dalyan’a 
Patara Antik Kenti'nden Dalyan'a yola çıkıyoruz birbirine yakın olan bu iki bölgeyi aynı gün içinde de ziyaret edebilirsiniz. Dalyan'da nasıl bir gün planlıyorsanız ona göre alternatif de geliştirebilirsiniz. Eğer bütün gününüzü denizde geçirmek istiyorsanız, denize gitmek için iki yol var. İztuzu plajına doğru kara yoluyla gitmek gün boyu orada geçirmek ya da "Dalyan Günlük Tekne" turuyla Kounos antik şehirini , İztuzu plajı, Çamur banyosu ve kısa bir göl turu yapmak. Biz ikinci alternatifi seçtik ve caminin yanındaki iskeleden bu tekne turlarından birine bindik.
İlk durağımız İztuzu plajıydı. Plaja, Caretta caretta'ların yumurtalarını bırakmasından dolayı "Kaplumbağa Plajı (Turtle Beach)" da deniliyormuş aynı zamanda bu plaj Caretta Caretta'ların koruma alanlanlarından biri.
Plajda denize girenlerin yumurtalara zarar verememesi için yumurtaların olduğu bölgeler düzenli olarak işaretlenmiş. Kumsalı akşam kaplumbağalar kullandığından kumsala akşam 18.00'dan sonra diğer sahibi olan kamlumbağlara alanı bırakıyoruz.
Beni en çok cezbeden özelliği kumsalıydı. Kumlar sanki ayağınızın altında halı varmış hissi veriyor. Bizde böylesi bir güzellik bulunca şezlongları bırakıp doğrudan kumların üzerine yattık diğer pek çok kişi gibi. Deniz sığ, epey bir mesafe 1 metreyi geçmiyor

Daha sonra Çamur banyosu yapmak üzere tekrar yola koyulduk. Çamur banyosundan biraz bahsedecek olursam. Bu alanda kükürtlü su kaynaklarının oluşturduğu göletler var. Bu göletleri taşlarla 3 parçaya ayırmışlar. Bir parçadan çamuru alıp sıvanıyorsunuz. Sonra kurumayı bekliyorsunuz. Kuruduktan sonra orta havuza girip yıkanıyorsunuz. Son olarak kaynağın çıkış bölgesindeki havuzun keyfini çıkarıyorsunuz.
Dalyan bölgesinin bir başka ünlü figürü "Mavi Yengeçleri"
Besin değeri çok yüksek olan mavi yengeçlere Turistler tarafından inanılmaz bir talep var. Uygun fiyatlı olmasından bir kerede 20 porsiyon yiyen bir turistte gördüm. Faydaları saymakla bitmiyormuş fakat aşırı tüketime bağlı bu yengeçler tükenme tehlikesi altında, insanoğlu sonuna kadar tüketmedikçe tatmin olmayan doyumsuzluğundan ne yazık ki! onlarda nasibini alıyor. Öğrendiğime göre,  mavi yengeçler aynı zamanda Caretta Carettalarında besinlerinden biriymiş esasında insanoğlu onlara zarar verirken kendi besin zincirini bozarak yine kendine zarar veriyor. Mavi yengecin dünyadaki ortak adı Callinectes Sapidus. Yani Calli(güzel), Nectes(yüzücü) ve Sapidus(lezzetli)! Atlantik'in Batı tarafına özgü olan bu yengeçler, ticari gemiler sayesinde Akdeniz'e kadar gelmeyi başarmışlar. Şimdi ise tükenme tehlikesiyle karşı karşıyalar.
Son birkez daha denizle kucaklaşıp, günün sonunda Kral Kaya mezarlarına doğru yol alıyoruz.
Taşların arasına oyulmuş desenleriyle akılda kalıcı bir yer. Biz günün sonundaki yorgunluğun etkisiyle yukarı çıkmaya enerji bulamadık yukarı çıkanlar harika bir manzara olduğunu ilettiler bizde aşağıdan bol bol fotograf çektik ve buradan ayrıldık. 
Dalyan bölgesi çok hareketli bir yer değil  sakin ,huzurlu ve dingin bir bölge, sizinde aradığınız huzursa bu bölgeyi seveceğinizi düşünüyorum  Sonraki Yazı Sedir Adası’da görüşmek üzere.. Hoşçakalın
P.s. Yorumlarınız benim için çok önemli geri bildirimlerinizi bekliyorum.

19 Ağustos 2014 Salı

Yaz Bitmeden İstanbul’da Yapılacaklar

Merhaba,
Sende tatilin kötüsü olmaz diyenlerdensen,
Pazartesi’lerden nefret edip Cumayı şenlikle kutlayıp
Haftasonundan maximum fayda sağlamak isteyip birde İstanbulda'ysan
Bu yazı tam sana göre...
İstanbul’a  Adalardan Modalardan, Selamlar olsun
İster Anadolu yakasında ol, ister Avrupa yakasında yazın gidielcek en keyifli semt kesinlikle Moda...Kadıköy’ün sıcak prensi
Moda,  Tarihi yarım ada’yı karşısına alıp tüm sevgisiyle onu kucaklar. İstanbul’da yazlık tadında sahire bir semt Moda  çay bahçeleri dondurmacılarıyla meşhur. Aynı zamanda buraya ulaşımda çok keyiflidir.
Anadolu yakasından İster Kabataş ister Beşiktaş isterseniz Eminönün’den motora keyifli bir deniz yolculuğu sonrası iskeleden Balon yönüne doğru yürüdüğünüzde bu semtin sıcak çay bahçeleriyle karşılaşırsınız. Moda semtinde çay bahçelerinden benim favorim Kemal’in Yeri’dir.
Her bir alanı farklı konseptte olan bu çay bahçesinin renkli bardaklarıyla sıcak personeliyle bir çay bahçesinden çok daha fazlasını hissettirir size... Moda’da dilerseniz rıhtımda oturabilir dilerseniz Yoğurtçu parkında yürüyüş yapabilir dilerseniz de Bahariye Caddesinin tepesinden Kadıköy’e inebilirsiniz. Ben Moda semtinde kahvaltıyla açılışı yapıp, Rex sinemasında filmimi izleyip Bahariye’den de alışverişimi tamamlayıp dolu dolu bir günü geçirebiliyor Pazartei gününe biraz daha az stresle başlayabiliyorum bu yüzden Moda semtinin yeri benim için bambaş oluyor.
Ada Vapuru Yandan Çarklı...
Yazın gelişini Adalara giderek kutluyorsanız, yaza vedanızınıda yine adalardan yapmalısınız. Kabataştan kalkan vapurla 1 saat 25 yolculuk yaptığınızda yolculuğunuzu son durak Büyükada da sonlandırabilirsiniz. Prens adaları bir çok alternatifi birden sunar size...

Piknik yapmak istiyorum diyorsanız siz topluca Heybeliada’ya alalım. Bozulmamış doğası ve tenha oluşuyla huzurlu bir piknik için kesinlikle en iyi alternatif. Dilerseniz Heybelide de bisiklet kiralayabilirsiniz ancak adaların tepelere konumlandığını unutmayınız!

Küçük bir arkadaş grubuyla gidip sahil kenarında dalgalar eşliğinde sohbet edeceğiz biz diyorsanız, sizi Burgazada’ya alalım.Burgazada’ya gitmişkende Sinem dondurmadan dondurmanızı yemeden, Ergün pastanesinin speciallerinden tatmadan gelmeyin...
Ayağım Suya Değsin
İzinleriniz bitmiş olabilir ancak siz hala deniz mevsimini kapatamıyorsanız. İstanbul’daki Beach-lerle idare edeceksiniz şimdilik...
Kilyos Beach alternatifleri açısından oldukça zengin bu noktada  size bunlardan birkaç favorimi sunabilirim. Eğer serin bir plaj olsun diyorsanız Mimar Sinan Üniversitesin Beach’i Baykuş sizin için iyi bir alternatif olacaktır. Mimarsinan Üniveristesi öğrecilerine 5 TL girişi olan bu plaj haftasonu 10 TL eğer sizde benim gibi sadece ziyaretçiyseniz haftasonu 25 TL ödeyerek bu plajdan faydalanabilirsiniz.  Yine bir Üniversite Beachlerinden, Burc Beach Hafta içi giriş ücreti 35 haftasonu 45 TL sezonluk üyeliği ise 650 TL. İstanbul’da en pöpüler beachlerden biri Solar Beach içerisinde resturantı olan bu beach aktiviteler açısından oldukça zengin içeri girişi hafta içi 25 Haftasonu ise 45 TL. Kilyos’ta yine bir başka alternatif Suma Beach burasıda hafta içi 20 TL hafta sonu 40 TL giriş ücreti bulunuyor. Adalardan denize girmek istiyorsanız . Bostancıdan ulaşımın olduğu Sedef Adası olabilir. Özel bir kuruluş olan Sedef Elio tarafından işletilen bu ada resturantı plajıyla çok keyifli bir mekan.
İstanbul’un Akciğerlerinde Soluklanmak
Hem yürüyüş yapmak hemde  kitap okuyabileceğiniz bir yer istiyorsanız şehrin akciğerleri parklarına doğru  uzanabilirsiniz. İsmini ünlü futbol klübünden alan Fenerbahçe parkı, dinlenmek yürüyüş yapmak hatta piknik yapmak için ideal, aracınızı parkın hemen yanında ki  otoparka isterseniz bırakabilirsiniz.
Çengelköyde’ki otoparktan sonra istanbuldaki en ucuz otoparklardan biri burasıda 4 TL ile başlıyor. Eğer biraz şanslıysanız sahilede aracınızı parkedebilirsiniz.  Bu parkın içerisinde yeralan Romantika Cafe favori kafelerden bir diğeri...

Avrupa yakasında olanlar için en büyük alanlardan biride Maçka Parkı etrafında nargile içebileceğiniz kafelerde bulunuyor aynı zamanda dümdüz haliyle bisiklet sürmek için sahilden sonra gelen harika bir alternatif. Haftasonu tarihi yarımadada müzeleri ziyaret edip İstanbul’da turist olmak istiyorsanız soluklanmak istediğinize kendinizi Gülhane parkında bulacaksınız.
Yarımadada burunda yer alan Gülhane Parkı harika bir alternatif. Avrupa Yakasındaki en büyük parklardan biride Yıldız Parkı, 10 hektar alana yayılan bu park içinde belediye tarafından işletilen Çadır ve Malta köşkü bulunuyor, fiyatlarıda oldukça makul park Beşitaş ile Ortaköy arasında yeralıyor otoparkıda tüm gün 5 TL.  Tekrar Anadolu yakasına gidecek olursak Üsküdar’da ki Fethipaşa korusu İstanbulun oksijen tanklarından bir diğeri. Yine Çamlıca tepesi bir başka alternatif.
Bunların hiç birini yapmak istemezseniz, sahillerde yürüyebilirsiniz. İstanbul yaz bitmeden yapılabilecek bir çok şeye sahip tatilinz bitse bile
Herkese Mutlu Haftalar.

7 Ağustos 2014 Perşembe

Simena Antik Kenti

Türkiye medeniyetler cenneti, öyle bir cennet ki ne kadar keşfederseniz o kadar çok şaşırtıyorsunuz. Doğusu farklı, Batısı faıklı, Kuzeyi farklı bu ülke tam anlamıyla kültürel çeşni...
Antik uygarlıklar konusunda zenginliğimiz bizi kültürel bir ülke haline getirsede biz bu hazineye ne kadar sahip çıkabiliyoruz tartışılır. Gelin biz bu tartışmayı bir kenara bırakalım Likya bölgesinin bakir zenginliği Simena’yı keşfedelim.
Karyası,Likyası, Pamfilyası, Klikyası hepsi apayrı bir hazine
Her tatil gezmek için bir fırsat, bu fırsatın her saniyesini değerlendiren biz  yine yollara koyulduk ve Likyayi yeniden keşfe başladık.

Likya bölgesi  Karya Bölgesinin aşağısında yer alan Ege’nin Akdenize uzanan son ucu olan bölgedir.
Fethiye ve Antalya’nın en batı ucu olan KAŞ bu bölgede yer alan şehirlerimizdendir. Kayra bölgesi ise Fethiye dışında kalan Muğla ilimizin bütün kısmıdır geçtiğimiz tatilimizde Karya bölgesini keşfe koyulan biz bu sefer ki tercihimizi Likya’dan yana kullandık. 
Likya Uygarlığına Yolculuk Başlasın...
Antik Likya Uygarlığı 23 kentten oluşan “Likya Birliği” olarak anılır. Bu birlik tarihteki ilk demokratik birlik olup, günümüz demokratik sistemleri için de esin kaynağı olmuştur. Kentleri Patara (başkent), Xanthos, Pinara, Olympos, Myra ve Tlos’tur. Bunlara daha sonra Phaselis de eklenmiştir. Likya Birliği’ne ait daha küçük kentler den biride Simena’dır.
 Şimdi sizi Türkiye’nin sadece denizden ulaşılabilen ender yerlerinden biri olan Simena’ya götürüyorum.
Antalya’nın Kaş ilçesinin sınırları içerisinde bulunan ve günümüzde Kaleköy olarak anılan  Simena bakir antik bir cennet. Deprem görmüş geçirmiş Simena yarısı suyun içinde yarısı dışında kalan haliyle tam anlamıyla sualtı arkeoloji müzesi...


Kekova Batık Kent Tekne Turu
Simena’ya yanlızca deniz yoluyla ulaşabiliyorsunuz. Bu kenti keşfetmek için Kaş’tan Kekova Batık Kent Tekne turunu tercih ettik.
Bu tekne turundan bahsetmeden önce  tekne turu hakkında ki önemli bir hususu  belirtmekte fayda var. Eğer Kekova tekne turuna Kaş’tan çıkarsanız, birçok adayı görme şansınız azalıyor. O yüzden tura Üçağız’dan başlamak daha fazla ada görmek için en iyisi bizde böyle düşünerek tura  Üçağız köyünden başladık.
İlk durak Akvaryum Koyu. Bu koyda ilk  yüzme molası verildi denizi içimize çekip ruhumuzu arındırdıktan sonra tekne demir alıp Kekova adasının kıyılarında dolaşmaya başladığında kuş kadar hafiftik. Biraz ilerledikten sonra Simena sizi ilk olarak Kral Mezarlarıyla karşılıyor. Bu mezarlar Kaş, Kekova ve Simena’nın adeta sembolü olmuş Likya’yı anlatan tüm braşülerde bu kareyi görmüşsünüzdür.
Fotografta, bir kısmı suyun altında kalan Kral mezarını görüyorsunuz. Mezarlarının bile yarısını su altına alan sebeb bu bölgedeki depremler. Depremler bölgede  büyük izler bırakmış.  İki büyük deprem geçiren bu kentin  ilk deprem M.S.II.yy. gerçekleşmiş,  ardından  200 yıl sonra Kekova adasının üzerine tekrar bir yerleşim  yeri kurulmuş.  İkinci depremde şehirde deniz suyunun yükselmesiyle deprem şehrin bir bölümü yutmuş şehrin yarısı Kekova adasının üstünde kalmış işte bizim gördüğümüz su üzerinde kalan bu kent...
Burası 1990’ dan önce yüzülebilen bir alanmış. Fakat sit alanı ilan edilince yüzme yasağı çıkmış. Ön taraflar denize doğru yıkıldığı için genelde temelleri kalmış durumda. Hemen suyun altında bir liman görülüyor. İkinci depremden sonra sular yükseldiği için suların altında kalmış. Tekne Kekova adasına çok yakın seyir yaparken sağ tarafta su yolu görünüyor.
Likyalılar dağdan çıkan kaynak sularını su yolundan su sarnıçlarında toplayarak tekrar içme suyu elde etmek için kullanıyorlarmış. Likyalılar tarihlerinde hiç bir millete savaş açmamışlar. Aksine hep savaşlara maruz kalmışlar. Kendilerini hep geliştirmekten yana büyümekten yana kullanmışlar. Tarihte bir çok iz bırakmışlar. Yine aynı kıyı şeridinde sağ tarafta kilise kapısı görülüyor. O dönem yapılmış eserlerden biri.
Üst bloğunun tam ortasında kapının haç kabartmasını görüyoruz. Buradanda ayrılarak  yeşilin ve mavinin her türlü tonunun yer aldığı güzel bir koy olan Gökkaya Koyu’nda demirliyoruz. Hem yüzme, hem yemek molası veriliyor.
Gezinin son durağı Kaleköy burada da  portakal suyu eşliğinde otlu gözlemelerin tadına bakmanızı tavsiye ederim. Tekne yolculuğu Üçağız’da sonlanıyor. Simena’dan bu kadar bir sonraki gezimiz Likyanın başkenti Patara'da görüşmek üzere...
Sevgiler

5 Ağustos 2014 Salı

Alaçatı'dan Bakir Akyaka'ya Azmak Çayında Huzura


Bir kaç yaz önceden her yaz hiç düşünmeden soluğu Alaçatı'da alırdık.
Bu senede Alaçatı'ya gitmek üzere yola çıktık lakin nerede o eski Alaçatı diyerek rotamızı Akyaka'ya çevirdik.
Benim çocukluğumda ki Alaçatı huzurlu aheste , buram buram deniz kokan sımsıcak bir yerdi.  Son birkaç yıldır ben çocukluğumdaki tadı alamıyorum ben büyüdüğüm için mi böyle oldu diye düşünürken çoğu kişiden benzer hayıflanmayı duyunca yanlızca bunu böyle hissedenin ben olmadığına ikna oldum.
Alaçatı’da son zamanlarda eğlence teması o kadar baskın ki huzurla kitabını okuyabileceğin bir alan bulmak imkansız hale geldi tek derdim kitap okumak olsa neyse Alaçatı sokaklarında yürümek iş çıkışı Zincirlikuyu’dan metrobüse yürümekle aynı eforu gerektirecek kadar keyifsiz özellikle Bayram vs dönemlerinde aşırı kalabalık. Eee hal böyle olunca, bu tatilde soluğu Akyaka'da aldık.
Akyaka’ya Muğla  dağ yolundan süzüle süzüle yeşillikler içinden geçerek vardığımızda bizi ilk karşılayan Akyaka evleri ve evleri süsleyen ahşap oymalardı. Bu sakin kasabayı pembe begonviller eşliğinde gezmeye başladığımızda hep bir ağızdan "Aaa Alaçatı’nın bundan 10 sene önceki haline ne kadar benziyor " dedik.
Akyaka henüz keşfedilmemiş olduğundan kalacak yer bulmanız hiçte zor değil hemen hemen her sokakta apart daire yada pansiyon bulmanız mümkün. Gecelik 2 kişi en düşük 80 TL’den başlayan fiyatlara sahip Alaçatı’ya kıyaslarsak oldukça makul.
Akyaka'da sahile doğru uzanıyoruz. Sahili boydan boya cafe ve restaurantlarla dolu. Dilerseniz teknelerde satılan taze balık alıp balık ekmek yiyedebilirsiniz. İsterseniz kamp alanına uzanıp uçurtma sörfüde yapabilirsiniz. Biz ilk günü Sedir adasına gittiğimiz tekne turunu tercih ettik. Tekne turu yazısını bir sonraki yazıya saklayarak ertesi  günün sonunda hava kararmadan önce Azmak Çayında yaptığımız tekne turuna gidiyoruz. Yaklaşık 40 dakikalık sürecek olan turumuz da 2 km’lik parkuru kapsıyor.
Azmak Çayı / Kadın Azmağı’nın hikayesine  doğru uzanalım...
Sodalı suyundan mütevellit geçmişte kadınlar çamaşır yıkarmış bu yüzden de Azmak çayının diğer adı Kadın Azmağı olarakta geçiyor.
Suyun % 60′ bol mineralli sodalı olup % 40′ı kaynak su olan çay’ın hastalıklara iyi geldiği, hatta gençleştirici ve güzelleştirici etkisinin de olduğuna inanılıyor bu akdar övgüden sonra çaya atlayıp yüzmeyi aklımdan geçirdim.

Derinliği 8 metreyi bulan soğukluğu ise 5 derece olan çay Gökova körfezinden denize dökülüyor.
Alaçatının bakir hali olan Akyaka’nın Bakir çayındaki Kuğular Alaçatıdaki kedileri aratmıyor.
Sualtıfaunasıyla insanı büyüleyen çayın derinliğine berraklığına ve içindeki bitki örtüsüne, bitkilerin capcanlı renklerine hayran olmamak elde değil ben çok daha fazla kelimelerle büyülü atmosferi bozmadan sizi  maviyle yeşilin uyumu olan fotograflarımla başbaşa bırakıyorum.
 Bir sonra ki yazım Simena Antik Kentinde buluşmak üzere....

4 Ağustos 2014 Pazartesi

Neden Seyahat Yazısı Yazar Insan?

Az gittik uz gittik dere tepe düz gittik.
Her masal böyle başlar sizi bambaşka dünyalara yolculuğa çıkarır. İşte bu cümleyle başlayan tüm masallar bana hep hayatımı hayal dünyamı seyahatle zenginleştirebileceğime inandırdı.
Bu inançla yola çıktım yazmaya başladım. Yazdıkça hatırladım hatıralarımı kalıcı kıldım birde üstüne paylaşmış olmanın verdiği mutlulukla daha çok yazmaya motive oldum.
Yoksa insan neden gezdiği yerleri hevesle anlatır? Başkalarıda bu hikayeleri hevesle dinler ki?
Anılarını çoğaltmanın bu yolla mümkün olduğu konusunda hem fikir olduğum, Münir Göle'nin de dediği gibi "Yolculuk anlatı odaklıdır. Anlatının kuşatmadığı yolculuk, çoğu zaman anlamdan yoksun bir yerden bir yere gidip gelmekle sınırlıdır."
Sırf bu sebeble bile olsa anlatır insan...
Gidip gelmekten ibaret olmayan anlam dolu seyahatler yaşamak dileğiyle...